29 Haziran 2011 Çarşamba

Korktum

MERKEZ; ADANA KOZAN OLARAK, 4.4 ŞİDDETİNDE DEPREM OLDU =(

NOT: Gece deprem olunca hemen evlerden dışarıya çıktık, kendimize gelip eve girdiğimizde, ilk aklıma gelen şeydi bu durumu sizlerle paylaşmak. İnsan korkuyor elinde değil, paylaşırsam korkum azalır diye düşündüm sanırım. Dua etmeniz iyi dilekler sunmanız da düşüncelerimin doğru olduğunu gösterdi. Yorumlarınıza tek tek teşekkür ettim, ancak bir kez daha desteğiniz için teşekkür etmek istedim.

28 Haziran 2011 Salı

Mutlu Yüzler

   Yaptığım keçe ürünlerden edinip, bunları güzel bir fotoğraf ile ölümsüzleştiren blogcu arkadaşlarım olmuştu. Daha önce bir başka blogumda yayınlamış, fakat blogumu kapattığım için o post da silinmişti.
   Takip eden arkadaşlar hatırlayacaktır, keçe yünlerinden hiç bir yerde benzeri olmayan, sadce benim hayal gücüme ait doğaçlama çalıştığım çantalardan Laleli Portföy çantanın bir talihlisi olmuştu. Çantanın kendi  ismi ile uyumlu, sanki kendisi için yapılmış olduğunu belirtmişti.
    Önceleri Çiçek Pazarı adlı bloguyla tanıdığımız Lalehan hanım, şimdilerde ise kendisinin, "Çok uzun bir zamandır, düşündüğüm fakat yoğun iş tempomdan dolayı sadece hayal edebildiğim , sonunda da gerçeğe dönüşmesi için heyecan ve panikle uğraştığım" diye tanıttığı Tatlı Kurabiyem ile ilgilenmekte.
     Uzunca bir süre önce çantasına kavuşmuş ve bana güzel bir fotoğraf yollayacağına dair söz vermişti. Öyle şeker bir insan ki onca koşturmacasının içerisinde ara ara gerek yorum gerekse e-mail ile verdiği sözü unutmadığını ve uygun olan ilk fırsatta gerçekleştireceğini hatırlatıyordu.
  Ve dün, bana unutamayacağım güzel bir hatıra yolladı. Fotoğrafı ilk gördüğüm anda çok duygulandım. Emek verdiğiniz, haylinizi döküp şekillendirdiğiniz, içerisine sevginizi dahil ettiğiniz, bir şeylerin gerçekten sevilerek kullanıldığını, yüreği güzel bir insana ulaştığını görmek mutluluk verici bir duygu. Kendisinin de izni ile fotoğrafı sizlerle paylaşmak istedim.

Kendisine bu güzel fotoğraf için çok teşekkür ederim...

Bir çok kişi keçeden yaptığım cicilerden ürün sahibi oldular, tabi hepsi blog arkadaşlarımdan, blog dünyasından değildi, bu nedenle çoğunu ürünlere kavuştuklarına dair fotoğrafları ile yayınlayamadım. Yayınladıklarım ise önceden de belirttiğim gibi silinen blogum ile gitmişti. Şimdi, blog sahibi olup bana güzel fotoğraflar yollayan diğer iki arkadaşıma da bu post sayesinde tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Fırat broşu ile güzel bir kare yollayan Yaratıcı Tasarımlar blogunun sahibesi Pelin'ciğime,

 Mantar Broşlar'dan çekilişte Baldudaklı Cimcime prensesinin şansı ile broş kazanan Waterlily 'e tekrar çok teşekkür ederim.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Orda Bir Köy Var Uzakta

Adana öyle sıcak ki bulduğumuz her fırsatta yaylamıza (Keşli Köyü) kaçıyor, bir iki gün de olsa şöyle rahat bir zaman geçirip dönüyoruz. Aile bireylerinden henüz yaz tatiline girmemiş kişiler olduğu için,  uzun süreli kalmak için gidemedik. Ancak kısmet olursa Ramazan Ayı (Ağustos)'nı orada geçireceğiz. Yaniii o zaman Mekila'nın Gezegeni tatil modunda olacak =)

Ailecek bir arada olunca,sevinçten olsa gerek, anne ellerinden böyle güzel manzaralar dökülüyor sofralarımıza =) Sabah kahvaltısında özene bezene hazırladı canım annem bu güzelliği; önce bahçemizden yeşil soğanların güzelini seçti, sonra biberleri közledi, soydu, maydanoz ve peynir ile iç harcı hazırlayıp bir sevgiyle koydu masaya, tabi "Mekila, fotoğrafını çekmeyecek misin?" diye sormayı da ihmal etmedi. Blog yazmayı çok seviyorum,bunun için birçok neden var tabi, bu nedenlerden bir tanesi de; çevremdeki kişilerin emek verdikleri, sevgilerini dahil ettikleri şeyleri fotoğraflamamı istemeleri. Güzel bir duygu =)

Fotoğraf makinam elimde yaylada Böcükleri fotoğraflamaya devam ediyorum =) Aslıda çok da iyi oluyor, fotoğrafladığım böcekleri gelip araştırıyorum, yeni bir şeyler öğreniyorum. Güzel görünen,değişik böceklerle sorunum yok ancak örümcekler ile aram pek iyi değil, doğa ile iç içe olurken de bu benim için büyük sorun oluşturuyor. Öyle ki şu an adını dahi yazarken zorlanıyorum =(
Gelelim bu çizgili pijaması ile gezen böcekciğe, tanıştırayım, kendisinin adı Patates Böceği =) Bakmayın böyle büyük göründüğüne, merdivenin bir kenarında duruyordu, nohut kadar bir boyutta, öğrendğim kadarı ile kendisi patatesleri pek bir sever hapur hupur yermiş, bununla kalmaz yanında domates, patlıcan da istermiş, pijamasındaki çizgiler de mutlaka 10 adet olurmuş =)

Ben de herkes kadar havuç yer, tüketirdim, ancak ilk defa havuçların topraktan koparıldığı, tazecik halini görebildim, doğal, mis gibi =) Bu arada ben havucun yeşil kısmını görsem normal bir ot vs sanırdım, tutup çekeyim topraktan diye aklıma dahi gelmezdi =)
Bu kertişcik de güneşlenecek yer mi arıyordu, yiyecek bir şeyler mi bakıyordu yoksa sadece kaçıyor muydu bilmem, ama objektifimden kaçamadı. Şok şok şok! Bayan kertiş deri değiştirirken; nerede, nasıl yakalandı =) Fotoğrafı çekip ayrıntılara bakmak istediğinde, kuyruk kısmında derisindeki kavlamalar dikkatimi çekti,sanırım deri değiştirmişti. Oooo şu parmaklara bakar mısınız, narin, uzun ve kibar; süper oje sürülür değil mi =)
Yaylaya gittiğimiz ilk gün hava gayet iyiydi, yani uzun kollu bir bluz ile üşümeden veya  terlemeden rahatça durabiliyorduk. Ancak sonraki gün hava biraz serinledi, ertesi gün yağmur bulutları göründü, diğer gün ise göz gözü görmez şekilde sis bastırdı ve peşinden şiddetli bir yağmur geldi. Eee hava soğuyunca ateş yakılmaz mı közde bir şeyler pişirilmez mi =)
Bizim buralarda(Adana) sokak aralarında arabaları ile gezen darıcılar (öyle deniliyor) olur, kaynamış mısır satarlar ve " Daaaarı daarı kaynamıııış daaarııı" diye bağırırlar. Ve ben mısırı haşlanmış olarak severim, daha önce közlenmiş denememiştim, bir de böyle tatmak gerek dedim, mısırları közledik. Ama olmadı damağım pek tutmadı, eski tercihimle devam edeceğim mısır sevgime ben =)
İşte böyle, blog ile ilgilenip yeni bir şeyler yayınlayamadığım, yorumlarınıza geri dönüşlerde bulunamadığım zaman süresince olup bitenler =) Şimdi, biraz gezeyim, bakalım neler paylaşılmış, neler konuşulmuş =)

24 Haziran 2011 Cuma

Bebeklere Müzikler

   Çoğumuz, bebeklere henüz anne karnındayken müzik dinletilmesinin; bebeğin zeka ve karakter gelişiminde olumlu etkileri olduğunu biliyoruz. Genelde dinletilmesi tavsiye edilen müzikler klasik müziklerdir. Ancak ister anne karnında isterse yeni doğmuş bebekler olsun, bizim dinlediğimiz müzikler onların yeni gelişen minik kulakları için pek de hoş olmayabiliyor. Çok sert veya tiz gelebiliyor bu sesler, o zaman da bu müzikleri gürültü şeklinde algılayıp daha çok rahatsız olabiliyorlar. Bu noktada belki de pek çoğunuzun duyduğu bir isimden bahsedeceğim, Raimond Lap. Bu ünlü müzisyen, kendi bestelerinin yanı sıra, meşhur eserleri bebeklerin dinleyebileyeceği şekilde yeniden düzenleyip, içerisine bebek ve doğa sesleri de koyarak daha yumuşak hale getirmiş. Ayrıntılara girmeden önce şu videodan Raimond Lap'ın müziklerinin bebekler üzerindeki etkisini görebilirsiniz.
     Şarkılar; hamilelik, yeni doğan ve 3 yaşa dek şeklinde çeşitli dönemlere göre bestelenmiş. Bu şarkıların sadece bebeğe değil aile ortamına da etkisi bulunuyormuş. Ben şarkıların bir kaç tanesini kısa kısa dinledim, gerçekten huzur verici. Siz de dinlemek isterseniz Music4Babies 'den CD resimlerine tıklayıp şarkıların kısa kesitlerine ulaşabilirsiniz.

Cd'lerin ülkemizdeki satışını ise araştırıp öğrendiğim kadarıyla On Müzik yapıyor.  Şimdi yine On Müzik 'in sitesinden aldığım ayrıntılı yazıyı buraya eklemek istiyorum.

" Neden Bebek Müziği? Bebeklere gösterilen bütün o aşırı ilgiyi bir düşünün. En iyi çocuk bezi, en iyi yürüteç, en iyi kıyafet ve emziğin en iyisi. O “bizim bebeğimiz” ise en iyisini seçeriz. Acaba bir şeyi gözden kaçırıyor muyuz? Anne-babanın ilgi yada bilgi eksikliği çocukta keşfedilmemiş alanlar bırakır mı? Peki ya müzik? Klasik Müzikle modern tarzı sentezleyerek, bebek vokalleri ile bebek müziği yapan Hollandalı besteci Raimond Lap’a göre “Müziğe verilen önem gerçek değerinin altındadır”. “Bebek müziği çocuklara entelektüel avantaj sağlar .” Müzik eğitimi doğumdan üç ay önce başlar yıllarca devam eder. Yapılan araştırmalar, bebeğin beyninin bir süngere benzediğini gösterir. Beyin bilgi ve etraftaki sesleri çeker. Bir çeşit kayıt cihazı gibidir. Her şey kaydedilir ve yıllar sonra çalar


BEBEK MÜZİĞİNİN FAYDALARI
1- Zihinsel gelişime etkisi; Yapılan araştırmalar, çocuk beyninin gelişiminde özellikle ilk yıllar, müziğin çok önemli bir etken olduğunu ortaya koymuştur.
2- Duygusal gelişime etkisi; Anne karnından itibaren müzik dinleyen bebekler hırçın hareketler yerine daha uyumlu davranış sergilerler. Huzurlu büyüyen bebek için bu ilerleyen yıllarda büyük bir avantajdır.
3- Fiziksel gelişime etkisi; Müzik dinleyen bebekler bazı şarkılarda hareketlenirler. Büyüdükçe bu hareketlilik el çırpmaya, oynamaya, dans etmeye dönüşür. Dolayısıyla bu hareketlilik bebeğin küçük kas, büyük kas gelişimini sağlar.
4- Sosyal gelişime etkisi; Müzik dinleyen bebekler, melodi, armoni, ritim gibi müziğin en önemli unsurlarını öğrenirler. Bu da ilerleyen yaşlarda onlara mükemmel bir avantaj sağlar.
5- Müziğin matematik zekası gelişimine etkisi vardır.
6- Müziğin kulak ve dil gelişimine etkisi vardır.
7- Zihinsel gelişimin % 85’ i 8 yaşına kadar, Beyin gelişiminin % 80’ i 3 yaşına kadar tamamlanır. Zeka gelişimini ve beyin gelişimini ilk aylar beslenmeden sonra olumlu etkileyen ilk faktör müziktir.
8- Bilim Adamları, prematüre doğan bebekler üzerinde inceleme yaparak Klasik Müziğin iştahı açtığı belirlediler ve Klasik Müzik dinleyen bebeklerin daha çabuk büyüdüğünü ve yaşamlarının ilk stresten daha hızlı arındığını kaydettiler. Ayrıca Klasik Müzik çalındığında bebeklerin kalp atışlarının düzene girdiği ve nefes alıp vermelerinin kolaylaştığı tespit edilmiştir.

BESTECİ RAIMOND LAP’IN MÜZİĞİNDE DAHA DA FAZLASI VARDIR
   Besteci Raimond Lap Kimdir: Hollandalı besteci Raimond LAP 6 yıl konservatuar eğitiminden sonra bestecilik ve aranjör çalışması yaptı. En iyi beste ödülü kazandı. Yıllarca film müzikleri, reklam müzikleri hazırladı. Radyo ve TV’ lere besteler verdi. Raimond Lap 1990 yılında bebekler için müzik yapmaya başladı. Klasik Müziği ve Modern tarzı sentez yaparak, kendine özgü bir müzik yarattı. Amacı bebeklerin hassas kulaklarına uygun bir şekilde, bebeğin entelektüel ve müziksel gelişmesini sağlamak için beynin uyarılmasını gerçekleştirmekti. Aslında Raimond Lap, bu müziği ilk çocuğu için yaptı. Olumlu etkiler üzerine, etrafındaki 50 bebek üzerinde bu gelişimi izledi. 50 aileden gelen çok olumlu tepkiler üzerine bu özel müziği geliştirdi. Besteci yaptığı bu özel müzikle 2 Altın 2 Platin Plak ödülü aldı. 60 ülkede milyonlarca bebek Raimond LAP’ ın müziği ile büyüyor ve bu müziğin olağan üstü avantajlarından faydalanıyor.


Raimond LAP’ ın müziği;
1- Bebeklerin hassas kulaklarına uygun hazırlanmıştır. Bu özel müzik sadece eğlence için değil, öğrenmek ve gelişmek için kullanılıyor.
2- Bebekle iletişim kuran dünyadaki ilk müzik türüdür. Bebeğin kurduğu iletişimi hemen fark edersiniz. Hatta doğumdan üç ay önce bile. Örneğin anne karnında daha aktif hareket eder veya karın sertliğini giderir. Hayatın sonraki yıllarında aynı müziğin bebek üzerinde bir tür sakinleştirici etkisi olacak, bilinçaltında anne karnının güvenliğini çağrıştıracaktır. Bebekler doğumdan üç ay sonra, Raimond LAP’ ın müziğini işitince, bazen daha aktif olacak, bazen ağlamayı kesecek, bazen uykuya dalacaktır.
3- Tekrarlayan melodiler sayesinde müzik hafızası oluşur. Müzik yaratıcılığı gelişir. Bebeğin müzik yeteneği ve yaratıcılığı harekete geçer. Bu müziğin terapi yönü vardır. Sonraki yaşlarda bu müziğin rahatlatıcı etkisi devam edip, çocukların bebekliğindeki huzurlu dönemi bilinç altında sürdürdüğünü görürüz.
4- Bu müzik sadece bebeği değil, aile bireylerini de olumlu etkiler. Evdeki atmosfer değişir.
ANNE-BABALARA UYARILAR
1- Ses çipiyle üretilmiş oyuncakların çoğu hatalıdır. Bebeklerin kulakları için fazla yüksek ve tizdir. Müzik kutularında da aynı tehlike olabilir. Ayrıca bebekte yanlış ton duygusu gelişebilir.
2- 24 saat bebeğe müzik dinletmeyin. Aralıklarla dinletin. Sürekli müzik dinleyen bebek müziğe karşı bağışık hale gelir. Bir süre sonra bir gürültü gibi algılar.
3- Her müzik doğru müzik değildir. Klasik Müzik bile olsa. Tempoları çok hızlı ve sert müzikten kaçının. Bebeğin yeni oluşmakta olan çok hassas kulak zarını düşünün.
4- Bebeğin ağlamayı kestiği, uykuya geçtiği ve tepki verdiği şarkıları belirlemeye çalışın. Sevdiği müziği daha fazla dinletin. "

22 Haziran 2011 Çarşamba

Domatesli Bamya

   Dün " Yazın ilk günü oleeey" diyerek sevincini dile getiren bir çok kişisel ileti gördüm facebook'ta. Hatta Google da simgesini buna göre süslemişti. Herkes sevinçli, güneş yüzünü gösterdi yağmurlar dindi diyerek ancak benim için (belki de Adana'da yaşayan bir çok kişi için ) bu pek de öyle "Heyooo.." diyerek sevineceğim bir durum değil.
   Bilenler bilir Adana'da yaz; yanmak, bunalmak, oturduğun yerde bile terlemek, aşırı nemden dolayı boğuluyorsun sanmak, güneşte iki dakika yürüyünce zebra gibi desenli yanıklara sahip olmak, klimasız bir taşıtla 5 dakika dahi yolculuk edememek, en büyüğünden en küçüğüne tüm toplu taşıma araçlarında günün belirli saatlerinde klimaların açılmasının kurallarla zorunlu tutulması [öyle ki kliması çalışmayan araçlara kimse binmiyor bile =) ], soğuk su ve buzun her an mutlaka hazırda bulunması, dışarıya çıkılacağı zaman buz tutmuş küçük bir şişe suyun yanınıza alınması, kanallarda yüzen çocukların artması, görüşmelerin, gezmelerin, misafirliklerin sıcak geçtiği ya da başlamadığı zamanlara ayarlanması demektir. Yazın akşam üstü olup güneş etkisini kaybedene dek pek kimse görünmez dışarılarda (zorunlu işleri olmadıkça), bu nedenle klimalı büyük alış-veriş merkezleri dolu olur, klasik gezinti yerleri haline gelir =)
   Bunları neden mi anlattım, bu aralar farkettiyseniz yeni postlar, paylaşımlarda bulunamıyorum, nedeni sıcak. Bu kadar sıcağa rağmen nasıl olduysa bir de farenjitim tuttu, boğazım kötü durumda, ateş ve halsizlik yapıyor. Artık nasıl bir durumdayım neden yeni işler yapıp paylaşmıyorum anlatabilmişimdir umarım. Kaç gündür bu nedenlerden dolayı bekliyor Domatesli Bamya yazım. Ancak kaç saat , kaç dakika sürerse sürsün bu postu bitirip yayınlayacağım inşallah =) Yani yazıyı okuyabilirseniz bu işi başarmışım demektir =) 
   Önceleri bamyanın kendine özgü sıvısı nedeniyle bu güzelim yemekle pek aram yoktu. Bizim buralarda o sıvıya sümük de denir =) Bir gün annemin bamyayı pişirme tekniğini değiştirmesi sonucunda tam bir bamya yemeği sever oldum. İşte bu güzelim yemeği pişirirken ne yapmalıyız, nasıl yapmalıyız da bamya sümüklenmesin =) Tarifi daha net anlatabilmek için adım adım fotoğrafladım.

Malzemeler:
yarım kg bamya
4 adet ortaboy domates (domatesi bol olursa daha lezzetli olur)
2 adet ortaboy soğan
2 adet küçük boy limon (limonunun bol olması sümüklenmemesi açısından önemlidir)
1 küçük baş veya 4 büyük diş sarımsak
1 yemek kaşığı silme biber salçası
3 yemek kaşığı sıvıyağ
haşlanmış nohut
1 bardak su

 Yapılışı:
Öncelikle bamyaların saplarını aşağıdaki fotoğrafta da görebileceğiniz gibi huniye benzer şekilde temizliyoruz. Fakat bamyaları son ana dek yıkamıyoruz, temizlemiş ayıklamış bir şekilde, yemeğin diğer malzemeleri hazır olana dek bekletiyoruz.


Soğanları dörde kesip ince ince doğruyoruz, tencereye sıvı yağı ilave edip soğanları kavurmaya başlıyoruz, bu sırada bir miktar tuz atılması soğanların yanmadan kavrulması için yararlı olacaktır.
Domateslerin kabuklarını soyup, minik küpler şeklinde doğruyoruz. Kavrulan soğanlara biber salçasını ilave edip iyice karıştırdıktan, salçayı erittikten sonra domatesleri ekliyoruz.

Limonların suyunu sıkıp domateslere döküyoruz. Bir süre piştikten sonra sarımsakları ikiye kesip ince ince doğradıktan sonra tencereye ekliyoruz. orta hararetli ateşte domatesler eriyip suyunu bırakana dek arada karıştırarak pişiriyoruz.

 Ardından kenarda beklettiğimiz bamyaları bol suda iyice ve hızlıca yıkıyoruz, tencereye ilave edip iyice karıştırıyoruz ki limonlu sos her yere yayılsın. Kısa bir süre böyle pişirdikten sonra 1 su bardağı kaynamış suyu ekliyoruz. Şayet domateslerin suyunu az buluyorsanız daha fazla su ekleyebilirsiniz. Biz nohutları haşlayıp buzlukta her yemek için minik paketler halinde stokluyoruz. Yemeğin suyunu ilave ettikten sonra haşlanmış hazır nohutları da koyup orta hararetli ateşte bamyalar renk değiştirip yumuşayana dek pişiriyoruz. Dilerseniz nohutsuz da yapabilirsiniz.

Veee işteee yemeğimiz mis gibi hazır =) Sümüksüz, bol domatesli, limonlu bamya, afiyet olsun =)

19 Haziran 2011 Pazar

Tarçınlı Muffin


Tarçını çok sevdiğim için genelde de kek veya muffin tariflerimde yer alıyor. Geçen gün yine atıştırmalık tatlı bir şeyler düşünürken, " Minik kekler yapayım, içerisinde tarçın olsun, puf puf kabarsın " diye planladım. Daha önce Tüyolar şeklinde anlattığım, kek yapımındaki sihirli noktaları bu muffine de uygulayınca, işte böyle kabarıp, taşan muffinler elde ettim =)
Silikon pişirme kaplarını pek bir sever oldum, renkli renkli olunca daha fazla bağlanıyor sanırım insan =)

Malzemeler:

2 su bardağı un
1 su bardağı süt
1 paket kabartma tozu
1 çay kaşığı silme tuz
2 yumurta
1 su bardağı şeker
1 tatlı kaşığı tepeleme tarçın
1 su bardağından biraz az sıvıyağ
1- 2 damla limon suyu

Yapılışı:

Yumurta akları cam bir kap içerisine alınır, beyaz köpük olana dek mikserle çırpılır, istenilen hale geldiğinde 1 - 2 damla limon suyu eklenir, çırpılmaya devam edilir, ardından şekerin yarısı mikser çalışırken yavaş yavaş ilave edilir ve yumurta akları kremşanti gibi koyu bir kıvam alana dek çırpılır. Bu karışım buzdolabına koyulur. Yumurta sarıları ile şekerin kalan yarısı mayonez gibi koyu bir hal ve beyaz bir renk alana dek çırpılır, ardından süt ve sıvıyağ yavaş yavaş sırasıyla eklenir ve mikserin yavaş hızında çırpılır. Un, tuz, tarçın ve kabartma tozu , yumurta sarılarına elenerek eklenir ve yine yavaş devirdeki mikserle karıştırılır.İyice karıştıktan sonra yumurta akı bu karışıma spatula yardımı ile yavaş yavaş ( hamuru fazla söndürmeden) eklenir. Hazırladığınız muffin hamurunu, yağlanmış minik kaplara paylaştırdıktan sonra, önceden 175' C ye ısıtılmış fırında (Kabarma sırasında kesinlikle açmayın, iyice kabarıp üzerleri biraz kızardıkdan sonra açabilirsiniz) kürdan temiz çıkana dek pişirin.
Dilerseniz bu şekilde sade olarak, dilerseniz üzerine kremşanti ile süsleme yaparak tüketebilirsiniz, ben ikinci fikri tercih ettim =)

16 Haziran 2011 Perşembe

Buzdolabı Magnetleri


İki defa "Buzdolabı Magnetleri" konusunda mim'lenmiştim ancak dolabımızda hiç magnet yoktu =) Sonra, "Keçeden onlarca çalışma yaptım, neden magnet yapmayayım" diye düşünüp, dolabımızı renklendirecek magnetler yapmaya koyuldum.

İlk denemeler için; klasik olan meyve modelinde magnetler çalıştım. Ve çok eğlendim, her yaptığım magnet, bittiğinde hemen gidip buzdolabına yapıştırdım ve uzaktan şööööyle bir baktım. " Hmmm yanına bir de şu meyve güzel olur" diyerek 7 tane magnet yaptım =)

Ben bu magnet olayını çok sevdim ve öyle görünüyor ki bunlar son olmayacak, daha neler neler yapmak istiyorum. Önceleri bomboş olan buzdolabımızın kapağı, sanırım artık keçe magnetlerle dolacak. Peki ilk magnet çalışmalarımı siz nasıl buldunuz?

15 Haziran 2011 Çarşamba

Keçe Yelek

  Uzun süredir paylaşılmayı bekleyen bir çalışma daha. Bu yeleği babam için yaptım, keçe ile çalışmalarımı görünce " Bana yelek yap bundan." diyordu sürekli. Havalar ısındı, yaz geldi ama olsun babalar günü hediyesiz olmamış oldu en azından =) Artık yaylada veya gelecek kış giyer kısmetse =)


 Başlangıçta yeleği tüm olarak çıkarmayı dünüşmüştüm ancak o şekilde epey zor olacaktı benim için. Bu noktada hocam yönlendirdi beni doğru olan şekilde. Sonra normal bir yelek hazırlayacakmış gibi kumaşını kahverengi üzerine siyah desenler atarak döşedim keçe yününden, kocam kocaman kumaşlar, kollarım kas deposu oldu bu sayede =) Çok zor böyle büyük parçaları dövmek. Kumaş hazır olduktan sonra sıra ölçülere göre biçim aşamasına geldiğinde sevgili Berrin teyzeciğim yaptı herşeyi.

Böyle kıyafetleri biçeyim, dikeyim şeklinde bir deneyimim yok, ayrıca kolay hazırlanan bir kumaş olmadığı için de usta bir elin bu işi yapması daha mantıklı olan şeydi tabi ki.
Dikiş makinası da yok, elde dikilmesi mümkün olmayan bir yelek ile karşı karşıya olunca Berrin teyzeciğim kendisinde dikiş makinası olduğunu ve yeleği tamamlayabileceğini belirtince çok sevindim. Yani kumaşın döşenip, dövülmesi, hazırlanması dışında geriye kalan hiçbirşeyi ben yapmadım. Kendisine buradan da teşekkürlerimi iletiyorum; "Çok teşekkür ederim Berrin teyze." =)

13 Haziran 2011 Pazartesi

Böcükler

Uzunca bir aradan sonra merhabaaaa =) Aslında fazla bir süre değil ancak, blogumu güncel tutmabilmek adına hergün yeni konular paylaşmayı amaçladığım için, aksaklık olduğunda veya paylaşım yapamadığımda, sanki çoooook uzun süre uzakta kalmış gibi hissediyorum kendimi. Blog dünyasında her saniye değişim, paylaşım olduğunu düşünürsek, uzunca bir süre uzak kaldığım hissine kapılmam normal sanırım. Neler neler yazmışsınız neler paylaşmışsınız merak içerisindeyim.
Adana öyle bir sıcak bir hafta yaşatmıştı ki bize, (bulduğumuz ilk fırsatta hemen yaylaya kaçıyoruz biliyorsunuz) seriiin serin rüzgarla manzaraya karşı oturacağımızı hayal ederek yola koyulduk ama, neredeeee. Gittiğimiz günden bu yana sürekli yağmur ve nasıl bir soğuk. Manzara izlemek bir yana balkona dahi çıkamadık =)
Güneşin yüzünü gösterdiği bir ara, güneşlenmeye çıkan böcükleri farkeden araştırmacı blogcunuz Mekila kaptı fotoğraf makinasını koştu bahçeye =)
Şu gördüğünüz miiiiistir salyangozu fotoğraflayabilmek için kaç dakika bekledim anlatamam.

Arada bir düşen yağmur damlaları dokungaçlarına değdiğinde salyangozun kendisini evine kapatması dolayısıyla zor bir çekim gerçekleştirdik. Biraz kapris yaptı başlarda anlayacağınız. Ama sonraki karede de farkedeceğiniz üzere, ilerleyen dakikalarda üzerindeki stresi attan miiiiistir salyangoz çekimlerin de kolaylaşmasını sağladı.

Bakın, güneşi gören ve şımaran salyangoz, sereserpeeee =)
Bu arada kendisine miiiistir dedim ama rengi de pembe, yoksa bayan mıydı? =)


Buuu çok renkli böcüğümüz ise Altın Böceği imiş. Ben de yeni öğrenmiş bulunmaktayım. İsmini duyunca sarı renkli bir böcek hayal ettirse de, görüldüğünde " E yeşil altın da var canııım " dedirtiyor. Işıltılı göz alıcı böcekcik, gül fidelerine, güllere peeek bir zarar veririmiş. Bahçeyle çiçekle uğraşanlar dikkat etsin efendim.

Not: Yapılan yorumlara geri dönüş yapmayı ve yeni paylaşımlarınızı okumayı yarına bırakmak için müsade rica ediyorum, çünkü çok yorgunum =(

10 Haziran 2011 Cuma

Beslenir Ki Bu

Bir kaç saat önce babamın "Mekilaaa gel gel" demesiyle işte bu minik misafir ile tanıştım. Fotoğraflarımda yakın çekim yaptığım için her nekadar büyük görünse de, avuç içi kadar büyüklükteydi tosbağacık. Bahçemizdeki ceviz ağacının altında geziniyormuş. Adana bu aralar çok çok sıcak, nem oranından dolayı hissedilen sıcaklık daha da fazla oluyor ve bunaltıcı bir hal alıyor. Kaplumbağanın da sıcaktan derisi kupkuru kalmıştı. Önce güzelce bir de yıkadık kendisini, üzerindeki pislikleri temizledik. Sonra "Ne yiyebilir ne?" diye düşünürken, maydanoz verdim fakat beğenmedi =) Dolapta da karpuz vardı, hem soğuk hem sulu iyi olur diye düşünüp kendisine karpuz ikram ettim. Yanılmamıştım, önce tiz bir ses çıkardı ardından da hapur hupur yemeye başladı. Öyle eğlenceliydi ki karpuzu yiyişini izlemek, minicik ağzıyla kırt kırt sesler çıkararak ufacık lokmalar ısırıyordu =)
Daha önceden beslediğim su kaplumbağalarımı anımsattı, içim burkuldu =(
Sonra birden Fırat'ın şu karikatürü aklıma geldi;


"Beslenir ki buuuu, besleyelim n'ooolur" dedim babama, ama serbest bırakmamız gerektiğini söyledi, ben de farkındaydım tabi ki, kutuya koysak, beslesek ne olacaktı, hapis gibi yaşayacak, öylece dolaşacaktı küçük bir alanda. Temizlendi, karpuzunu yiyip iyice doydu, gölgede dinlendiiii, ardından da bahçeye bıraktık. Yavaş yavaş yürüdü, sonra da gözden kayboldu =(


Güle güle minik misafir =(

9 Haziran 2011 Perşembe

Ve Son

   Bugün keçe kursumuz sona erdi. Başlangıçta bu denli güzel zaman geçirip, mutlu olabileceğimi düşünmemiştim. Fakat yüzümde minik tebessümler oluşturacak bir çok tatlı anı sahibi oldum. Aslında biz, kurstan öte; dostların, arkadaşların toplanıp, hergün güzel sohbetler yaptığı, dertleştiği, fikir alış-verişi içerisinde olduğu buluşmalar gerçekleştirdik diye düşündük hep. Tabi bunda çok sevdiğimiz hocamız Azra Seda Ertik 'in etkisi çok büyük. Daha önce bahsetmiştim, öğretmen olmasına rağmen henüz çok genç, bu nedenle öğrenci-öğretmenden daha çok arkadaş gibi bir iletişimimiz vardı. Kendisini tanıdığım için çok mutlu olduğumu söyleyebilirim, "Hayatıma renk katan renkli insan herşey için çok teşekkür ederim" =)
   O kadar cici bir insan ki, herbirimize minik bir de hediye hazırlamış, herbirini tek tek kendi elleri ile kesip, boyayıp tasarlamış. Bize özel, bize dair tüm günler bu güzel hediyede ve yaptığımız keçe ürünlerinde kendisini tekrar tekrar anımsatacak, yıllar sonra dahi . . .

Bizlere bu minik seramik kaftan kolye uçlarını hediye etti, biz de gönlümüze göre ip ve boncuk ile süsledik. Kendi küçük ama anlamı büyük, emek ve sevgi içeren güzel bir hediye.

Üstadım... =)

7 Haziran 2011 Salı

Patlıcan Kebabı


İşte en sevdiğim lezzetlerden bir tanesi daha, mmmm =) Çoğu zaman; iyi ki annemin ailesi Antepliymiş diyorum, yoksa bu lezzetleri ben nereden bilecektim, tadacaktım =)
Normalde bu yemek öncelikle mangalda pişirilip ardından tepside terletilir, bu imkan olmadığında ekmek fırınlarında pişirilebilinir, ancak biz evde de yapıyoruz. Lezzet farkı tabi ki oluyor fakat evde yapıldığında bile nefis oluyor =)
Biz kemer patlıcanı yalnızca patlıcan kebabında kullanıyoruz, diğer patlıcan yemeklerinde ise Adana dışında pek bulunmayan minik patlıcanları kullanıyoruz.
Neyse efendim, yapımı kolay lezzeti bol tarifimize geçiyoruz.

Malzemeler:

Yarım kg kıyma
10 veya 8 adet kemer patlıcan
3 adet ortaboy domates
3 adet yeşil biber
1 tatlı kaşığı karabiber
1 su bardağı su
1 tatlı kaşığı tuz

Yapılışı:

Patlıcanların yeşil kısımlarını kesip iyice yıkıyoruz, ardından 3 - 3,5 cm mesafeler ile parçalara kesiyoruz. Ancak tam olarak parçaları koparmıyoruz, patlıcan ile birleşik halde bırakıyoruz. Fotoğraftan da anlaşılabilir. Ardından kıymanın içerisine tuz ve karabiberi ekleyip iyice yoğuruyoruz. Hazırladığımız kıymadan minik parçalar alıp, patlıcanlarda keserek oluşturduğumuz aralıklara yerleştiriyoruz. Hazırldığımız kıymalı patlıcanları uygun bir tepsiye diziyoruz. Domatesleri dilimleyip patlıcanların üzerine gelişigüzel serpiştiriyoruz, biberleri de aynı şekilde doğrayıp ekliyoruz. Ardından 1 su bardağı suyu ilave edip önceden 180'C ye ısıtılmış fırında, patlıcanlara çatal rahatça batacak kıvama gelene dek pişiriyoruz. Yanına buz gibi ayran ve fırından yeni çıkmış pide ekmeği (Adana'da pide ekmeği farklıdır, hamuru somun ekmek gibi olan somun ekmek olan yuvarlak ekmeklerden değildir)  ile ziyafetimize başlıyoruz =)
Pide ekmeği bulamazsanız lavaş ekmekle de nefis oluyor =)

6 Haziran 2011 Pazartesi

Yaylaya Bahar Gelirse

2 Haziran Perşembe gününden bu yana yeni bir şeyler paylaşamadım sizlerle. Ancak şehir dışındaydım, çok da uzak bir yere gitmemiştik ama olsun sizlerden ve bilgisayarımdan uzak kalmıştım =( Değişiklik açısından güzel ancak bir o kadar da yorucu bir kaç gün geçirdim. Yaylamıza gitmeden önce Tarsus'ta kaldık biraz orada geçti zamanımız, ardından yaz sezonuna hazırlık için rotamızı yaylamıza çevirdik. Bilirsiniz ne zordur ne bitmez sıkıntıdır temizlik zamanları, sürekli bir şey çıkar ve bir türlü tam anlamıyla bitti diyemezsiniz =)

Yol boyunca şahit olduğumuz güzel manzaralar öyle mutlu hissettiriyordu ki, bir an Heidi gibi ,kırlarda yuvarlanıp zıplamak, "heyooo" diye sevinç çığlıkları, kahkahalar atmak istedim =)
 
Yaylaya gittiğimizde bahçemizdeki sürprizler de bize merhaba dedi, daha önceden de sizlerle fotoğrfını paylaştığım marullarımız daha da büyümüştüüüü =)

Orada sürekli yaşayan köylülerin doğaya daha da bir güzellik katan ekinleri =)

Çoğu zaman dikkatli bakmadan yanından geçip gittiğimiz veya üstüne basıp geçtiğimiz çiçeklerin, ne denli güzel olduğunu görebilmek için, fotoğraf makinasının yönünü yüzlerine çevirmemiz gerekebiliyor.

Bu fotoğrafı gördüğümde ise hep şöyle demek geliyor içimden " Sana bir tepeden baktım aziz Tarsus " =)

Çiçek ve aşkı böcüüüük =)

Kırlarda, çiçekler arasında hoplayıp, zıplayan , gezen sadece Heidi olacak değil ya canım =)))

2 Haziran 2011 Perşembe

Yelkenli Küpe ve Regaib Kandili

Yaklaşık 2 haftadır aklımda olan, ancak bir türlü yapmak için fırsat bulamadığım bu cici küpeleri sonunda yaptım =)
Yelkenlileri çok severim, deniz üzerindeki görüntüleri vs bir başka güzeldir. Tasarımını kafamda hayal etmiştim, buna göre de; fonda gökyüzü ve alt kısımda dalgalanan deniz, küpenin dış kısmında ise siyah çerçeve görüntülü keçe.

Bugün en güzel ve önemli günlerden birisi, Regaib Kandili... "ALLAH'ım , Recep ve Şabanı bize bereketli kıl ve bizi RAMAZAN'A ulaştır." Tüm İslam aleminin Regaib Kandilini kutlar, hayırlara vesile olmasını dilerim. Gönlünüzden geçen tüm güzel dualar, hakkınızda hayırlısı olacak şekilde kabul olunsun. Ve Arya in Neverland 'ın blogunda görüp, okuduğum, çok beğendiğim bir şiiri paylaşmak istiyorum.

Sana Dönüyorum 

Sana dönüyorum...
Düşe kalka sürünerek,
Her seferinde yeniden başlayıp hiç yılmadan sana dönüyorum.
Rüyalarım sana çıkıyor,
Hayallerim sana...
Dualarımda bir Sen varsın
ve yakarışlarımda...
Sana dönüyorum...
Her mevsim hiç şaşmadan,
Her günüm sana dönüşümün ilk günü
Dünyanın dönüşünden, bulanık bakışım
Yoldan cıkarmaya uğraşıyor beni dostlar
Sana dönüyorum...
Hiç durmadan,
Bıkmadan, usanmadan,
Herseferimde ellerim sana kalkıyor,
Umudum sana bağlı,
Hayatım da senin ellerinde
Derdimin dermanı da
Adın dilimi yakıyor her yalvarışımda
Sana dönüyorum...
Eteklerimde bir yığın günah biriktirdim
Kendi yolumda mübahlaştı haramalar.
Sana dönüyorum...
Arınmak için bahşettiğin bu gece,
Yakarışlarım dolduracak göğü,
Utancımdan kalkmayacak başım,
Ne varsa sana dair caiz olan
Yapamadağım ne varsa yine dolanacak ayaklarıma
Ben günahlarımda boğulacağım.
Sana dönüyorum...
Ve sen beni hep aynı gülümsemeyle karşılıyorsun yıllar boyunca
Sana dönüyorum yolum belki uzun belki kısa...
Sana dönüyorum...
Adıma okunan ilk sela'da
Bütün günahlarımla
Ve kalbimdeki bu aşkla
Sana dönüyorum...