31 Aralık 2012 Pazartesi

Mutlu Yıllar ( Damask Desenli Keçe Yaka )

Keçeden yaka yapmayı uzun süredir düşünüyordum, ancak yakalarda boncuk da gerçekten hoşuma gidiyordu ve bunu keçe ile nasıl bütünleştireceğime karar veremiyordum. Bu ilk denememde daha sade bir çalışma tercih ettim. Yalnız şunu belirtmeliyim ki fotoğraftan da görüleceği üzere, sadece kenar kısımda bulunan boncukları dahi dikmek oldukça uzun bir zaman, emek aldı. 
Yakada iki kat keçe kullandım. Beyaz gibi görünen keçe krem rengi, alt kısımda ise koyu kahve renkte keçe yer alıyor. Yakanın arka kısmında boyunun ayarlanabilmesi açısından kolaylık olması için klips ve zincir kullandım.
Bu çalışmamı da yine satış amaçlı yaptım, beğenenler iletişim kısmından veya mekilaningezegeni@gmail.com adresinden iletişime geçebilirler.



Vee üzüntüleri, mutlulukları, acıları, sevinçleri ile yine bir yılı geride bırakıyoruz işte. Kimileri yeni bir yıla kavuşmaktan dolayı gülerken, kimileri de bir yılı daha harcamış olmaktan dolayı hüzünlenmekte. Sanırım bu, bardağın dolu veya boş kısmını görmekle alakalı. 
Dilerim "2012 benim için güzel bir yıl olarak geçti." diyenlerden olmuşsunuzdur. Şayet öyle olmadıysa umudunuzu yitirmeye üzülmeye endişelenmeye hiç gerek yok. Bir film izlemiştim belki siz de izlemişsinizdir. Orijinal adı" Best Exotic Marigold Hotel " dilimize çevrilmiş hali ise "Marigold Oteli'nde Hayatımın Tatili". Filmin sonunda 
çok güzel bir cümle geçiyordu; - Her şey "sonunda" yoluna girer, eğer girmezse; bilin ki daha işin sonuna varmadınız demektir.- O yüzden hayatta rastaladığımız, fakat koşturmacadan fark edemediğimiz küçük 
mutlulukları toplayarak yürümeli, düşündüğümüz, istediğimiz, hedeflediğimiz her ne ise ona ulaşmak için çabalamaya devam etmeliyiz. Hayatın kendisi çabadan ibaret olduğu için "Ne zaman olacak, ne zaman kavuşacağım, ne zaman güleceğim... vs" her şeyi geleceğe atarak geçirmemeliyiz günlerimizi. Gülmek,mutlu olmak, sevmek bedavadır. Ve siz bunu yaparken kimse size engel olamaz, siz izin vermedikçe! 
Gülümseyin çünkü bunun için binlerce neden var. Daha önce okuduğunuzda çok güldüğünüz bir karikatürü hatırlayın veya arkadaşınızın anlattığı fıkrayı, doğum gününüzde sizi sevenlerin güzel dileklerini, aldığınızda çok mutlu olduğunuz hediyeleri, 9 ay özlemle beklediğiniz bebeğinizin yüzünü ilk gördüğünüz anı, her mevsim ayrı bir renkle güzelleşen doğayı, geçen gün yediğiniz bir dilim süper lezzetli keki, sevdiğiniz parfümün herhangi bir an rüzgar ile size ulaştığı anı, soğukta üşüdüğünde ellerinizi ısıtan o en sevdiğiniz elleri, markette favori çikolatanızdan son bir tane bulup şanslı olduğunuzu düşündüğünüz o anı ve daha nice niceleri... Sadece farkına varın, görün, anımsayın ; o zaman mutlu olmak, gülümsemek çok daha kolay olacaktır. Çocukluğumuza geri dönmek isteriz kimi zaman, daha mutluyduk deriz. Peki çocuklar neden mutludur? O an ellerinde olan oyuncağın, çikolatanın veya lunaparkta bindiği atlıkarıncanın keyfini sürer, o an sadece o mutluluk vardır, başka hiç bir şeyi düşünmez de önemsemez de. Evet yaşımız büyüdükçe artan sorumluluklarımızla bunu yapmak kolay görünmese de durumu kendimize neden daha zor hale getirelim ki, bulun küçük nedenler ve mutlu olun.

Natasha Bedingfield 'in  Unwritten adlı şarkısında da söylediği gibi;

Release your inhibitions 
Çekingenliklerini bırak gitsin 

Feel the rain on your skin 
Teninde yağmuru hisset 

No one else can feel it for you 
Kimse bunu senin yerine hissedemez 

Can speak the words on your lips 
Senin dudaklarındaki sözcükleri söyleyemez 

Live your life with arms wide open 
Hayatı kollarını sonunda dek açarak yaşa 

Today is where your book begins 
Bugün, senin kitabının başladığı gündür 

The rest is still unwritten 
Gerisi hala yazılmamış


Herkese bol mutluluklu, bol gülümsemeli, sağlıklı, güzel yıllar dilerim.

25 Aralık 2012 Salı

Retro Portföy Çanta ( Retro Comics Bag )


Hayal dünyamdaki renkler yeniden somut ürünler vermeye başladı. Aslında uzun zamandır elimde kağıt kalem bir şeyler çizip tasarlayıp duruyordum. Fakat gereken miktarda, istediğim kalite ve güzellikte malzeme yoktu elimde. Bu nedenle planladığım çoğu şey  kenarda beklemedeydi. Bu portföy çanta da dikiş makinesi yüzünden 4 - 5 gün gecikmeli çıktı karşınıza. Çantanın gövdesi için oldukça kalın bir keçe kullandığımdan dikiş makinesi üstesinden gelemedi. Ben zaten keçe dikişlerinde el emeğini tercih ediyordum fakat bu defa farklı olmasını istedim, denedim olmadı ve içten içe de sevindim =) Çanta kenarlarındaki keçeye özgü o el dikişini seviyorum çünkü. Gülü seven dikenine katlanır diyerek çantayı elde dikmeye koyuldum ve bitiminde iğne izinden su toplamış bir kaç parmak ve bir çanta elde ettim =) Ne kadar zor olabilir ki diyen arkadaşlar, kalın tabaka keçeyi ellerinde dikmeyi bir denesinler derim =)
Neyse efendim çantamızı anlatmaya devam edelim. İç kısmında beyaz kumaş astar kullandım, bu nedenle dış dikişlerde de beyaz tercih ettim ki hem astar hem de konuşma balonları (speech bubbles) ile uyumlu olsun. Ağız kısmı büyük metal bir çıt çıt ile kapanmakta, gövde ise tamamen koyu yeşil keçeden.
"Retro Comics" olarak geçen çizgi romanlardaki kadın karakterlerin kendine özgü duruşları her daim hoşuma gitmiştir, çanta da bunu yansıtmaya çalıştım. Umarım başarabilmişimdir.


Daha önce keçe ile yaptığım ürünlerde fotoğraflar ne kadar net olsa da ölçüler, boyut açısından netlik sağlamıyordu. Bu yüzden bundan sonra elimden geldiği kadar modellik (her ne kadar minyon birisi de olsam ) yapmaya da çalışacağım   =) Bu ilk deneme biraz zor oldu çünkü fotoğrafı, makinenin otomatik çekimi ile çektim, yardımsız ancak bu kadar oluyor  =)
Çantayı satış amaçlı yaptım. Yani beğenen ve satın almak isteyenler mekilaningezegeni@gmail.com adresinden veya yukarıdaki iletişim kısmından bana ulaşabilirler. 
Mutlu günler dilerim, sevgiler.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Zimtsterne ( Tarçınlı Yıldızlar )


Bu kurabiyelerden yaklaşık 1 yıl önce haberdar oldum. Blogum için kara kalemden minik çizimler yapmış ve bu çizimlerden daha önce yazımda bahsetmiştim. Yazımı okuyarak benden minik prensesiyle (börülce) kendisinin fotoğrafını yollayarak çizimlerini yapmamı rica eden Nar Çiçeği sonrasında teşekkür amaçlı, benimle bu güzel lezzetin tarifini paylaşmıştı. Çizim diyince aklınıza iddialı bir şeyler gelmesin bilindik çöp bebekler işte =) 
Üzerinden hayli zaman geçmişti tarifin ancak aklımın bir köşesindeydi. Yeni yıl da yaklaşırken Almanya'ya özgü bu yeni yıl kurabiyelerini pişirmek, sizlerle paylaşmak güzel olur diye düşündüm. Arzu hanım verdiği ölçülerle fazla bir miktar kurabiye çıkmadığını belirtmişti o yüzden ben de kurabiye sayısını çoğaltmak için ölçüleri arttırdım.

Malzemeler:
3 yumurta beyazı
1 su bardağı şeker
2,5 su bardağı toz badem
1 tatlı kaşığı tarçın
1 tatlı kaşığı kakao

Hazırlanışı:
Yumurta akları beyaz köpük haline gelene dek mikserle çırpılır.
Ardından şeker de ilave edilerek en yüksek hızda çırpmaya devam edilir.
Yumurta akları koyu krema kıvamı alana dek devam edilir. 
Ardından 2 veya 3 yemek kaşığı kadar bu harçtan bir kenara ayrılır.
Kalan yumurta aklı harca, tarçın, kakao ve toz badem eklenerek iyice karıştırılır. (Dolapta bekleme sonrası açılmaya müsait bir yapıda olmalı elde ettiğiniz hamur.)
Hazır olan hamur buzdolabında 1 saat kadar dinlendirilir ki merdane ile açılması kolaylaşsın.
Dinlenen hamuru dilerseniz un serptiğiniz tezgahta dilerseniz iki yağlı kağıt arasında merdane ile 1 cm kalınlığında açın. 
Yıldız şeklindeki kurabiye kalıbı ile hamurdan kurabiyeleri çıkarın ve yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin.
Fırınınızı 150'C ye ayarlayıp ısınmaya bırakın.
Tepsideki kurabiye hamurlarının üzerine daha önceden ayırdığınız harçtan bir fırça ya da kaşık yardımı ile sürün. (Çok az olmamalı fazla olup da kenarlardan da taşmamalı.)
Hazırladığınız kurabiyeleri 150'C de 10 - 15 dakika üzerindeki beyaz harç fazla kızarmadan pişirin. 

5 Aralık 2012 Çarşamba

Limon Soslu Limonlu Kek


İnsanın ruh hali, düşünceleri her zaman aynı olmuyor, güne başladığı gibi bitmiyor duyguları. Bense yazdan bu yana içinde bulunduğum durgunluk halimden yeni yeni çıkıyorum. Yeniden keçeler ile ilgilenmeye, emektar fırınımız ile nefis sohbetler yapmaya başladım. Bu duraklama döneminde blogumu da hayli aksattım. Blogun dili de yok ki zavallı sesi çıkmıyordu. Ama pastasız, çöreksiz kalan ev ahalisi "Mekilaaaa hani pasta yok mu" demeye başlayınca titredim ve kendime geldim =)
Bu kek de nefis limon kokusu ile resmen evin havasını değiştirdi. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki kek üzerindeki limonlu sosu yapmak zorunda değilsiniz. Herkes yoğun limon tadını sevmiyor olabilir. Kek içerisinde de limon suyu var ancak yalnız başına tüketildiğinde kesinlikle bu tat hissedilmiyor. "Ben limonu çok severim yahuu" diyorsanız da üzerindeki sos tam size göre. Ağzınızı şapırdata şapırdata, gözlerinizi ekşiden kısıp Japon bakışlarla yiyebilirsiniz bu güzelliği =)
Ya da misafirlerinize sunun ve bir oda dolusu kısık gözlü Japon turistiniz olsun =)) Tamam kabul ediyorum çok uzattım espriyi, tarife geçelim.
Not: Ayrıca yazıyı da zor yazıyorum. Bir kaç gün önce müthiş bir kafa sallama hareketi ile gözlüğümü düşürüp kırdığım için ; bir klavyeye yaklaş, bir ekrana yaklaş,  nineler gibi bilgisayarla boğuşuyorum. Zorlu mücadelem için tebrik edebilirsiniz beni =) 



Malzemeler:

Kek:
2 yumurta
1,5 su bardağı şeker = 3 parça şeklinde kullanılacak
100 gr tereyağı (oda sıcaklığında yumuşamış)
1 çay bardağı süt
1 adet orta boy limon ( kabuğu rendelenecek suyu sıkılacak )
1 paket kabartma tozu
2 yemek kaşığı nişasta
2 su bardağı un

Sos:
1 yemek kaşığı (tepeleme) nişasta
2 adet orta boy limon ( kabuğu rendelenecek ve suyu sıkılacak)
1 çay bardağı şeker
1 çay bardağı su

Hazırlanışı:
Kek:
Rendelenmiş limon kabuklarını toz şekerin yarım su bardaklık kısmı ile karıştırıp eliniz ile iyice yoğurun, böylelikle limon kokusu şeker ile iyice özleşecektir. Ardından yumuşamış tereyağını da ekleyip kaşık veya spatula ile karıştırın.Bu karışımı bir kenarda bekletin.
Yumurta sarısı ve aklarını, akların içine bir çimdik tuz atıp mikser ile çırpın kabarıp beyazlaşmaya başlayınca kek için kullanılan şekerin kalan bir su bardaklık kısmının yarısını ilave edin. Çırpmaya devam edin gittikçe daha koyu olup katılığının artmasını sağlayın.
Kalan son yarım bardaklık şeker ile de yumurta sarılarını çırpın.Bu karışıma sütü ve kabuğunu rendelediğiniz 1 limonun suyunu sıkıp ekleyin, karıştırın. Kenarda beklettiğiniz şeker limon kabuğu ve tereyağı karışımını da ekleyin.Ardından beyaz köpük haline getirdiğiniz yumurta aklarını yumurta sarılarına spatula yardımı ile sürekli aynı yönde hareketlerle karıştırın. 
Un,kabartma tozu ve nişastayı bir başka kaba eleyerek karıştırın ve bu toz karışımını yavaş yavaş yumurtalı harca spatula ile yedirin.
Hazır olan kek hamurunu yağlayıp(katı yağ ile) unladığınız kek kalıbına döküp önceden 180'C ye ısıtılmış fırında yaklaşık 40 dakika ( bu süre fırından fırına değişebilir ) kürdan temiz çıkıncaya dek pişirin. Önemli olan nokta, fırın kapağını ilk 20 dakika kesinlikle açmayın ve fırnınızın turbo fanı var ise kullanmayın.
Sos:
Küçük bir tencereye sıvı olan tüm malzemeleri koyduktan sonra nişastayı eleyerek bu karışıma ekleyin ve orta harlı ateşte sürekli karıştırarak koyulaşana dek pişirin.Çok sıvı veya katı olmayan bir sos elde etmiş olmanız gerekiyor (bal gibi).
Kek ılıdıktan sonra servis tabağına alıp hazırladığınız sosu üzerinde gezdirin.Afiyet olsun.

Sos tarif kaynağı: http://www.anneysen.com/anneysenbloglari/lezzet/limonlu-kek/september-2010/limon-soslu-limonlu-kek.aspx

19 Kasım 2012 Pazartesi

Zeytinyağının Faydaları



Gövdesi yok olsa bile kökü yeniden filizlenen, 3000 yıl yaşayabilen belki de tek ağaç; zeytin ağacı. Bu özel ağacın meyvesi, zeytinin ve yağının faydaları nelermiş bir bakalım:

Kanser riskini azaltır: İçerdiği 'polyphenols', bitkisel antioksidan ile hücreleri kanserden korur. Tekil doymamış yağ oranı kansere karşı etkilidir.
Kalbi korur: Kalbiniz için zeytinyağından daha iyi hiçbir şey yoktur. İyi kolesterolü yükseltir (HDL), kötü kolesterolü (LDL) düşürür, kandaki yağ oranını dengeler, iltihabı ve diğer kalp hastalıklarına neden olan sağlık sorunlarını önler.
Kan basıncını düşürür: İçerdiği etkili antioksidanlar damarları güçlendirir ve genişletir.
Kilo vermenizi sağlar: Kendine has lezzeti ve doymuş yağ oranının düşük olması kilo vermeye yardımcıdır.
Baş ağrısını azaltır: Eğildiğinizde başınıza doğru saplanan bir ağrınız varsa; salata ve sebzelere düzenli ekleyeceğiniz zeytinyağı sayesinde hem bu ağrıdan hem de mide sorunlarından kurtulabilirsiniz.

* Havadaki sigara dumanını ve kirliliği temizleme yollarından biri de zeytinyağı kullanmaktır. Zeytinyağına bandırılmış pamuk ya da keten fitilleri yakarak odanızın havasını değiştirebilirsiniz.
* Astım hastalığı olanlar zeytinyağı kandillerini rahatlıkla kullanabilir.
* Yumuşak bir bezin üzerine birkaç damla zeytinyağı dökün ve değerli takılarınızı ovun.
* Kızartma tavalarınızı asla bulaşık makinesinde yıkamayın. Elde yıkayıp, bir havluyla kuruladıktan sonra zeytinyağıyla iyice ovarsanız ömrünü uzatırsınız.
* Eğer bir balık tutkunuysanız, oltanızın ucuna ve ipine sertleşmemesi için zeytinyağı sürebilirsiniz.
* Evinizdeki büyük yapraklı bitkilere ya da çiçeklere ayda bir kez, bir tatlı kaşığı zeytinyağı dökerseniz hem canlanır hem de beslenmiş olur.
* Sıkışan fermuarlarınızı zeytinyağı ile çözebilirsiniz.
* Sivrisinekler zeytinyağı sürülmüş cildi ısırmıyor.
* Doğumdan sonra oluşan çatlaklar zeytinyağı sürüldüğünde büyük oranda yok oluyor.

Tırnağınıza, cildinize, ayaklarınıza uygulayacağınız bazı zeytinyağı kürleri bakın nasıl işe yarıyor...
Vücut bakımınızın neredeyse tamamını zeytinyağı ile yapabilirsiniz.

Tırnaklarınızın kırılmaması için limonla zeytinyağını karıştırın ve akşamları yatmadan önce tırnaklarınızı bu karışımla ovun.
Ayaklarınız çok yorulduysa bir kaptaki ılık suya damlatacağınız zeytinyağı ve limon işinize yarayacaktır. Ayağınızı suyun içinde birkaç dakika bekletin.
Saçlarınızın kuru ve yıpranmış olduğundan şikâyetçi iseniz badem ve kabak çekirdeği yağı ile zeytinyağını karıştırın. Saçlara banyodan sonra masaj yapın, nemli bir havlu ile sarıp bekleyin ve durulayın.

Dertlere deva
Daha önce yapılan araştırmalarda da, günde 1-2 kaşık zeytinyağının kolesterol, kalp ve şeker hastalıkları yanında, kadınlarda meme, erkeklerde de bağırsak ve prostat kanserine yakalanma riskini yüzde 45 azalttığı ortaya çıkmıştı. Tansiyon üzerinde de dengeleyici etkisi görülen zeytinyağının fazla tüketildiği Akdeniz ülkelerinde; kalp, damar sertliği, tansiyon, şeker ve kolesterol hastalıklarının katı yağ kullanan diğer Avrupa ülkelerine göre çok daha az olduğu bilinmektedir. Cilt ve deri hastalıklarına da iyi gelen zeytinyağı aynı zamanda kabızlık tedavisinde de kullanılmaktadır. Egzama kaşıntılarını azaltır; kuru cilt, saç ve kafa derisini nemlendirir. Zeytinyağı, vücutta oluşan mayanın mantara dönüşmesini önlediğinden yemeklerde sık sık kullanılmalı veya zaman zaman bir miktar içilmelidir. Zeytinin mantar ve balık zehirlenmelerine karşı etkili olduğu söylenmektedir. Soğuk sıkım bir kaşık zeytinyağı bu semptomları ortadan kaldırabilir.

Zeytinyağlı sağlık reçeteleri
Zeytin ve zeytinyağının tıbbi özellikleriyle kullanıldığı yerlerle ilgili çok sayıda kitap yazılmıştır. Ayvalık Ziraat Odası tarafından hazırlanan kitapta da; zeytinyağının kanserden yüksek tansiyona, kolesterolden zatürreye ve şekere kadar birçok hastalığa birebir olduğu belirtiliyor. Kitapta çeşitli şifa reçetelerine de yer verilmiş. İşte bunlardan bazıları:
Kalp ve karaciğer hastalığı: Sabahları aç karnına bir çorba kaşığı içilmelidir.
Tansiyon-yüksek kolesterol: Dört çay bardağı suya, 20 tane zeytin yaprağı konur. Üç çay bardağı su kalıncaya kadar kaynatılıp, süzülür. Günde bir çorba kaşığı içilir.
Nezle ve grip: Zeytin ağacı ve yaprakları kaynatılarak, buharı teneffüs edilir.
Yara ve iltihaplar: Yaprakları ile çok körpe dalları dövülerek yara üzerine konur. Bu, cildi delerek, iltihabı dışarı akıtır. Siyatik için de uygulanır.
Şeker hastalığı: Zeytin tanesi, iştah açmada, pankreas bozukluğu ve tembelliğinde, şeker hastalığında iyileştirici özelliğe sahip. Yemeğe başlamadan 35-40 damla zeytin özünün, bir bardak suya damlatılarak içilmesi öneriliyor.
Zatürre: Dört saat arayla birer çorba kaşığı zeytinyağı içilmeli...
Zona: Yakıcı ağrılara neden olan bu cilt hastalığında önce 1/1 oranında karıştırılan su ve sirke ile kompres yapılmalı, ardından zeytinyağı ile masaj yapılmalıdır.
Yüksek ateş: 50 gram zeytinyağı bir litre su ile karıştırılıp kaynatıldıktan sonra, yemeklerden önce birer çay bardağı içilirse ateş düşer.
Egzama: Üç çorba kaşığı zeytinyağı, üç çorba kaşığı çiğ süt ve üç çorba kaşığı su iyice karıştırılıp, egzamaya sürülür.
Dudakları koruyor: Güneş, rüzgar ve soğuk; dudaklarınızı kurutur ve çatlatır. Dudaklarınızı korumak için zeytinyağı hemen elinizin altında. Yapacağınız tek şey zeytinyağını dudaklarınıza sürüp bir süre çekmesini beklemek.
Dünyada kalp hastalıklarının en az görüldüğü ülkelerin zeytinyağının yoğun olarak tüketildiği Akdeniz ülkeleri olduğu belirtildi.

Zeytinyağı, kolesterolden diş çürüğüne, cilt bakımından, ülser, kanser ve diyabete kadar birçok rahatsızlığın doğal çözümü olarak nitelendiriliyor. Zeytinyağının, hücreleri yenileyip, doku ve organların yaşlanmasını geciktirdiği vurgulanıyor. Doğanın insanoğluna armağan ettiği en değerli besinlerden biri olan zeytinyağı, yaşamımızın her döneminde, sağlığımızı birçok açıdan olumlu yönde etkiliyor. Kalp sağlığı açısından yararlı besinlerin başında zeytinyağı gelmektedir.
Damar tıkanıklığını önlemede yardımcı olan zeytinyağının, tansiyonun kontrol altında tutulması ve sindirim sisteminin düzenlenmesinde rol oynadığı, diyabet hastaları için ise kan şekerinde düşme sağladığı,gastrit ve ülsere karşı  doğal koruyucu etki yapmaktadır.
Zeytinyağının içeriğinde bulunan E vitamininin ise kansere karşı koruyucu etki yaptığı ve saç dökülmelerine karşı iyi geldiği kaydediliyor.




Kaynak: 
http://lokman-hekim.net/haberler/zeytinyagi.asp


Bugün dünyanın en önemli kanser ilacı köpek balığı kıkırdağıdır. Köpekbalığından çikan squalene adlı madde sızma zeytinyağında bol miktarda bulunur Günde 100 cl . zeytinyağı tüketimiyle köpekbalığı kıkırdağından alınacak kadar squalene alınır. Zeytinyağı kanser riskini % 50'ye yakın azaltmaktadır.
*
Zeytinyağı hücreleri korur. Zeytinyağının içinde bulunan Oleiprine adlı madde sayesinde hücreler yenilenerek kansere karşı hücreleri korur.
*
Zeytin yağı üretim aşamasında ısıyla temas etmemesi gerekiyor. Bu nedenle sağlıklısı Riveriya değil, Sızma olanıdır. Aslında en doğrusu, kokusuna alışıp mümkün olduğunca az veya hiç rafine edilmemişi kullanmaktır.
*
Zeytin ağacının dalları, yaprakları ve reçinesi olduğu kadar, yağıda yıllardır ilaçların bileşimlerinde yer alan doğal maddelerden birisidir, doğal bir ilaçtır.
*
Yiyeceğin yanısıra merhem olarak da kullanılan zeytinyağı; tahrişin neden olduğu acı ile yanmayı giderici ve yumuşatıcı özellikleri olan losyondur da.
*
Sindirim sistemini etkiler; ister soğuk olsun, ister sıcak olsun zeytinyağı mideyi çepeçevre koruyucu bir tabakayla sararak mide asitini azaltır. Yemek öncesi veya sonrası alınan bir kaşık zeytinyağı, mide zarını örtüp alkolün işlemesini önleyeceği gibi, karışık içkilerin yol açtığı sarhoşluğuda azaltır.
*
Gastrit ve ülsere karşı korumada etkin yardım sağlar. Hazmı en kolay olan zeytinyağı besinlerin bağırsaklar tarafından çok daha iyi emilmesini sağlayarak bağırsakların çalışmasını düzenler. Isıtılmış olsun yada olmasın zeytinyağı gastrik asiditeyi azaltabilmektedir. Tahriş giderici etkileri ülsere karşı koruma sağlar. Bağırsaklardan yiyecek geçişini kolaylaştırmak suretiyle konstipasyona engel olur.
*
Zeytinyağı safra kesesinin kontraksiyonlarını (kasılma) ve safra salgılanmasını uyararak safra taşı oluşum riskini azaltır, hazmı kolaylaştırır. Dalakta taş oluşumunu önler. Sarılığa ve karaciğer sancılarına iyi gelir. Oruç tutanlar, sahurda bir çorba kaşığı zeytinyağı içerse safra kesesi ve barsakları rahatlatacaktır.
*
Sabah kahvaltıdan önce alınan 1 veya 2 çorba kaşığı zeytinyağı -basit kronik kabızlığa - iyi gelir (daha iyi netice için suyla karıştırılabilir). Basur şikayetlerini giderir; sıcak olarak içilir.
*
Anne sütünde de bulunan E vitamini ve oleik asit içeriği ile zeytinyağı, normal kemik gelişimine katkıda bulunur. Anne karnında ve doğumdan sonra bebeğin beyninin olduğu kadar, genel olarak sinir sisteminin gelişimini de desteklediğinden, gebe ve emziren annelere özellikle yararlıdır.
*
Zeytinyağı yaşlanmanın, hem genel olarak doku ve organlar, hemde beyin fonksiyonları üzerinde ki etkilerini geciktirmektedir.
*
Yüksek tansiyonu düşürür; yaprakları ve dallarından çay yapılır. Taze yada kuru zeytin yaprağını 300 gr. suda 15 dakika kaynatıp, süzdükten sonra şeker ilave edrek 15 gün boyunca her sabah akşam sıcak içmek faydalıdır.
*
Kan şekeri seviyesinin düşmesine yardım eder.
*
Ağrı, romatizma, burkulma ve adale incelmelerinde; zeytinyağı sürülür veya 200 gr taze çiçek ve yaprak, 100 gr sarı papatya ile 1 kg zeytinyağını arada sırada karıştırarak iki saat 'benmari' içinde kaynattıktan sonra içindekileri süzüp ağrı veren yerler ovulur. Kapalı yanıklarda zeytinyağı sürülerek kullanılır.
*
Kötü kolesterol LDL'yi azaltırken, iyi kolesterol HDL'yi artırır.(Yüksek LDL kolesterolü seviyesine bağlı olarak yükselen kolesterol seviyesinin aterosklerotik kalp hastalığında nedensel rol oynadığı kuşkusuzdur.Epidemiyolojik veriler koroner kalp hastalığı vakalarındaki düşüşün total veya LDL kolesteroldeki düşüş ile beraber olduğunu göstermektedir.)
*
Kalp dostu; zeytinyağı hayvansal yağların tersine kandaki kolesterol miktarını ve dolayısıyla kalp krizi riskini azaltır. Kan plateletlerinin toplanmasına engel olarak kan pıhtılaşması riskini de yok eder.
*
İçerdiği linoleik asit yüzdesi nedeniyle anne sütüne benzeyen zeytinyağı, inek sütüne katıldığında anne sütüne yakın değer elde edilir.Sütü kesilen anneler yağsız inek sütüne biraz zeytinyağı katıp bebeğe verebilir.
*
Günde birkaç damla zeytinyağı bebeğin gelişimine büyük katkı sağlar.
*
İçerdiği E, A, K vitaminleri ile her yaştaki çocuğun gerekli ihtiyacına yanıt verir. Bu vitaminler kemiklerin doğal gelişimine ve mineralleşmeye yardımcı olup, güçlenmesini hızlandırır. Her yaştaki insan için yararlıdır.
*
Böbreklerin ıslahında,taşları düşürmede, bağırsak kurtlarını düşürmede, karın ağrısında sıcak su ile içilmesi iyi gelir.
*
Çocukları raşitizmden korur. Siyatik, mafsal ağrılarına iyi gelir; zeytinyağı tortusu sürülür.
*
Ağızda çalkalandığında ,dişlerin beyaz olmasını sağlar,diş etlerini korur, diş çürümelerini önler.
*
Zeytinyağı sağlık ve güzellik kaynağıdır. Cilde ve saçlara çok faydalıdır. Cildi besler, korur ve yumuşatır.
*
Saçları dökülenlere; 1 yumurta sarısı ve zeytinyağı karışımını saç diplerine sürerek 1 saat bekletilip daha sonra yıkanması, arada bir tekrarlanması gerekir


 Kaynak:http://www.delinetciler.net/forum/dogal-tedaviler-ve-cozumler/31751-zeytin-yaginin-faydalari.html

2 Kasım 2012 Cuma

Kavala Kurabiyesi

Bizim ev ahalisi kurabiye, kek tarzı - onların deyimi ile kuru - pastaları pek sevmez. Yapacaksam illa ki yaş pasta olmalı. Halbuki her lezzetin kendine göre güzelliği ,özelliği vardır. Mesela bu kurabiye, içerisindeki tereyağı ve bademin müthiş uyumlu kokusunu daha pişmeden size hissettiriyor ve diyor ki "Ben nefis bir kurabiye olacağım" =)


Bir tarif olur ve kimileri "Tarifi uyguladım ama güzel olmadı" kimileri ise "Nefis oldu,harika" gibi farklı yorumlar yapar. Ancak çoğu kişi önemsemese de "Altı üstü bir kek, bir kurabiye" dese de iş kesinlikle öyle basit değil. Ben bir tarifi okurken en küçük ayrıntıya dahi dikkat ederim. Çünkü karıştırma süresi, sırası vs herşey elde edeceğiniz sonucu etkiliyor. Yani "yumurtayı önce çırpsam da unla, sonra şeker eklesem" diyince o kek  istenilen hedefe erişemiyor.
Hayal gücüm bir hayli geniş olduğu için, pasta yaparken tarifi uygulama kısmı, bana hep sihirli iksir hazırlayan cadıların kazana malzemeleri koyarken sırası ile saymasını anımsatır =)



Gerçi onların malzemeleri hayli iğrenç olsa da aldırmayın, kurabiye tarifimize dönelim biz =)

Bu nefis kurabiye tarifini Işıl Sözer ve Berna Gürşen 'in Butik Pastacılık kitabından uyguladım.Elimde olmayan tek malzeme vanilya özütü idi onun yerine vanilin kullandım mutlaka farkı vardır. Ancak herkes vanilya özütünü kolaylıkla bulamayabilir bu nedenle siz de benim yaptığım gibi vanilin kullanabilirsiniz, bir sorun çıkmıyor gayet lezzetli.

Malzemeler
165 gr toz badem
330 gr un
180 gr pudra şekeri
130gr tereyağı  (oda sıcaklığında yumuşamış)
1 tatlı kaşığı vanilya özütü  (1 paket vanilya)
1 adet büyük boy yumurta
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 çay bardağı tüm badem (tuzsuz)

Hazırlanışı
Un ve toz badem teflon bir tava veye tencerede kokusu çıkıp rengi hafif koyulaşana dek sürekli karıştırılarak kavrulur, dikkat edin çok harlı ateşte yaparsanız yanabilir.
Ayrı bir kapta pudra şekerinin 1su bardağı + 3 yemek kaşığı kadarlık kısmı, tereyağı, vanilya, yumurta ve kabartma tozu çırpılır.
Kavurduğunuz un+toz badem karışımı oda sıcaklığına gelip soğuduğunda diğer karışıma eklenip yoğurulur ve hamur toparlanır. Eğer cıvık bir hamur olursa az bir miktar un ilave edebilirsiniz.
Son olarak tüm bademler eklenir yine yoğurulur.
Fırını fansız çalıştırarak 175 dereceye ısıtın.
Bu sırada hamuru elinizle tezgahta bastırarak 1,5cm kalınlığında açın, ay şeklindeki kalıp ile kurabiyeleri kesin.
Yağlı kağıt serilmiş tepsiye aralıklı olarak dizin ve 20- 25 dk pişirin.
*** Burada önemli olan nokta her fırının pişirme süresinin farklı olduğudur bu nedenle şöyle bir yol da size yardımcı olabilir. Kurabiyeleri fırına koyduktan bir süre sonra kokusunu dışarıdan alabiliyorsanız kapağı açıp kontrol edin. Elinize almaya çalıştığınızda dağılmaması ve tabanının hafif kızarmış olması gerekir.
Fırın dışına çıktığında da soğuyup sertleşecektir.
Kurabiyeleri fırından çıkardıktan 5 dakika sonra, yani henüz daha ılık iken her tarafını pudra şekerine bulayın ve servis tabağına alın. 
Afiyet olsun =)

31 Ekim 2012 Çarşamba

Beşiktaş Taraftar Anahtarlığı


Taraftar anahtarlıklarında daha önce hep Galatasaraylı kişilerin siparişlerini çalışmıştım. Tesadüf mü yoksa yaptığım diğer anahtarlıklar hep Galatasaraylı olduğu için miydi bilemiyorum =) Bu kez ise Beşiktaş taraftar anahtarlığı çalıştım, bakalım bu çalışma diğer anahtarlık siparişlerine nasıl etki edecek =)


Anahtarlığı çalışırken en çok zorlayan kısım kartaldı. Gaga ve gözlerdeki bakışı vurgulamak anahtarlık boyutunun küçüklüğünü de düşünürseniz keçe ile çalışırken oldukça zaman aldı. 
Bu arada eskiden blogumla daha çok ilgilenirdim, o günleri özlüyorum, artık her gün yeni bir yayın yayınlayamasam da buralardayım, elimden geldiğince diğer blogcu arkadaşlarımı takip ediyor, yorumları yayınlayıp cevaplamaya çalışıyorum.

12 Ekim 2012 Cuma

Ela'nın Doğum Günü


Sonunda onca günün koşturmacası, emeği karşılığını buldu. Tek bir gülüş her şeye değdi. Halasının kuzusu Ela 1 yaşında, Allah nice uzun yıllar nasip etsin, mutlu sağlıklı bir ömür yazsın. Belki kendisi bu olanları hatırlamayacak ama dedim ya pastasını, süsleri vs gördüğü andaki o bir anlık gülümsemesi benim için dünyalara bedeldi. Kuzucuğumun annesi sordu " Nasıl bir duygu hala olmak?" tarifi yok ki, gerçekten yok, yani en azından benim için böyle. Ela doğduğundan beri hep aynı şeyi düşünürüm; "Hala olmak böyle bir duygu ise anneliği düşünemiyorum bile" . 


Mesela kötü bir rastlantı işte, doğum gününde nezle olmuş kuzum ve o gözlerin kızarıklığı, hapşırmalar vs gördükçe içim eridi, elimden de bir şey gelmiyordu, öyle hasta olduğunu görmek gerçekten berbat bir duygu. Uuuf, aman aman, beni duygusal anlara daldırmayın çıkamam =) Konumuza geri dönelim, doğum günü için aklımda binlerce fikir uçuşup duruyordu, hepsini yapmaya da ne zamanım ne gücüm ne de imkanım vardı. Ama o fikirden bir diğerine atlarken de kafam hayli yorulmuştu. Her şeyi yapmak istiyordum ,hepsi de benim el emeğim ve çok güzel olmalıydı. Öyle ki bir ara balonları dahi hazır almayıp, imal ederim diye korktum kendimden =) Hahaha =) Şaka bir yana ne kadar az fotoğraf çekmişim ona üzüldüm =(
Yukarıdaki yazıda renkli kartonlar ve kurdeladan yararlandım, uygun fonttaki yazı tipi ve harflerini belirledikten sonra gerisi kes yapıştır işi diyip başladım ama, göründüğü kadar kolay değilmiş. Ya da çok titiz davrandığım için bana öyle geldi.


Veee yaş kurabiyelerinin hazırlık aşaması... Açıkçası bu doğum günü kurabiyeleri ve pastasının hazırlığı sırasında sinirlerim biraz bozuldu. Mail veya mesaj aracılığı ile sipariş vermek için fiyat soranlar vs oldu. Dışarıdan bakıldığında "altı üstü kurabiye bir de pasta" denilebilir ama böyle düşünenlere, işin içine bir girmelerini tavsiye ediyorum. Gerçekten alın malzemeleri oturun bir yapmaya çalışın, ha belki de çok daha güzelini de yaparsınız, tebrik ederim ama eğer ortada bir emek varsa buna lütfen saygı gösterin. Ben bu uğraşı butik olarak, hobi olarak yapıyorum, yani pastanem vs yok evde kendi emeğim, kendi imkanım ile ulaşıyorum bir şeylere. Aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz, her bir kurabiye ile tek tek dakikalarca uğraşılması gerekiyor. Bu konu hakkında da fazla konuşmak istemiyorum, konuştukça geriliyorum çünkü. Diyeceğim tek şey; zamanınız, beceriniz, imkanınız varsa kendiniz de yapabilirsiniz ki bu durumda emek verirsiniz ve emeğe saygı gerektiğini görürsünüz. Onun dışında, "ne oturur uğraşırım, yaparım böyle şeyleri ne de emeğe saygı gösteririm" diyorsanız, beni hiç rahatsız etmeyin lütfen.


Eveeet konuyu toparlıyoruz =)
Sonuç olarak 1 yaşına giren kuzucum için işte bu şeker gibi kurabiyeleri yaptım. Yanında bir de kuzulu bir pasta. Pasta yaparken en zorlandığım kısım sanırım ganaj hazırlaması kısmında doğradığım çikolataları yememeye çalışmak =) 


Çikolata kalıbına atığım her bıçak darbesinde burnuma gelen o kakao kokusu sürekli şu düşünceyi yankılatıyordu beynimde "Türk kahvesi ile ne de güzel olur şimdi bu bitter çikolata" =) Her defasında da "Hayır, bir ölçüsü var, gramı bozamam, sakin ol sakin ol" diye savıştırdım düşünceyi.


Aslında tasarladığım pasta çok farklıydı ama dedim ya o düşünceden bir diğerine zıplayıp durdukça beyin hücrelerim birbiriyle bağlantısını pek kuramadığım iki farklı pasta çıktı ortaya. Ama temelde şöyle düşünülebilir, Ela kuzusu, kuzu arkadaşı ile piknikte oyun oynuyor ve gökyüzünden güneş de gülümseyerek bu mutluluğa ortak oluyor vs =) Çok mu hayalciyim acaba =)


Epey uğraştım Ela'ya benzetebilmek için ama tabi bu o kadar kolay olmuyor. Fotoğrafta büyük görünen detaylar yapmaya gelince cımbız gerektirecek boyutlarda olabiliyor.  Bu nedenle ben de Ela'nın en belirgin özelliği saçlarının bağlanış şekli ve yapısına odaklandım. Pastayı ilk gördüğü an ise muhteşemdi, o gülüş ve pastaya sarılma isteği bir harikaydı, bu da benim için yeterli olan en güzel tepkiydi=)

3 Ekim 2012 Çarşamba

Doğum Günü Bluzu


Bu defaki çalışmamı gerçekten çok eğlenerek yaptım. Bebek, çocuk kıyafetleri her zaman daha sevimlidir. Hatta çoğu zaman "Neden bizim için de böyle şeyler düşünmezler, tasarlamazlar ki" derim.
Neyse efendim, kuzucuğum Ela'cığımın yakında doğum günü olacak ve ben çalışmalar içerisindeyim demiş hatta onun için daha önce burada yayınladığım tutu eteğini de yapmıştım. 


Şimdi ise o etekle birlikte  giymesi için bu bluzu süsledim. Omuzlarda etekteki tülden detayı kullanıp uyum yakalamaya çalıştım.İnşallah doğum gününde üzerine giydiğinde fotoğraflayıp sizlerle paylaşacağım.


Kuzumun iki adı olduğu için sırt kısmına da diğer adını yazdım ve 1 yaşını kutlayacağı için de " 01 " rakamlarını ekledim. Bakalım annesi beğenecek mi, siz beğendiniz mi peki?

Daha önce kendime ait eski bluzumu yenilemiştim ona da dilerseniz buradan ulaşabilirsiniz.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Erkek Bebek Lohusa Tacı


Gerek blog ile ilgilenenemkten gerek tatilde olmaktan gerekse hayat koşturmacasından dolayı uzun süredir sipariş alamıyordum. Dün gelen bir sipariş maili ile yakında doğum yapacak Özlem hanım için hazırladım bu tacı.


Çok az bi zaman kaldığı için oldukça heyecanlı kendisi, bu nedenle tacın nasıl bir şey olacağı konusunda çeşitli fikirlerde dolaşıp durduk. Sonunda her şeyi benim zevkime bıraktı ve işte bu taç çıktı ortaya.


Erkek bebek beklediği için tacın mavi tonlarında olmasının daha güzel olacağını düşündüm. Özlem hanıma Mekila'nın Gezegeni'ni tercih ettiği için teşekkür ederim ve bebeğini sağlıkla hayırlısı ile kucağına almasını dilerim.

23 Eylül 2012 Pazar

Tütü Eteği

 
Ekim ayında halasının kuzusu, tatlı meleğim Ela Behiye'nin doğum günü var. Yavaş yavaş hazırlık yapıyorum, ileride kendisi bunları hatırlamayacak ancak fotoğraflar, videolar güzel bir hatıra olacaktır. Çalışmalara ilk olarak kostüm planlamasından başladım. Bu tutu eteği düşündüğüm kostümün bir kısmı, daha uygun temada t_shirt süsleyecek ve saç bandı yapacağım.
Kuzucum için daha önce yaptığım eski çalışmalara bakmak isterseniz buradan buyrun =)
 
 
 Tutu eteği, aslında yapımı kolay ve sonucu çok şirin olan bir çalışmadır. Kimileri eteği kapalı bir lastik çevresine yapmayı tercih eder. Ben, bel kısmı daha kolay ayarlanabilmesi açısından bir ucu açık kurdela üzerine hazırladım. Yukarıdaki fotoğrafta eteğin açık haldeki duruşunu görebilirsiniz. Fotoğraflarda çok büyük görünse de etek aslında  oldukça küçük ve puf puf. Ne de olsa Ela bebek bunu 1 yaşına girerken giyecek.
Ha ha ha =) Öyle hoşuma gitti ki kendime dahi böyle bir etek yapmayı düşünebilirim =)
 
 
Bu da eteğin arka kısmı bağlandığındaki görüntüsü. Önceleri kırmızı tül ile çalışmayı düşünmüştüm fakat sonra beyazı tercih ettim, tabi bu durumda süsleme için de çok sevdiğim keçelerden uzak duramadım, bel kıkmına ise sarı keçeler ile uyumlu olan aynı renkte kurdeladan geçiş yaptım. Ve keçe süslerin arasına beyaz kurdela ile fiyonklar yerleştirip süslemeyi bitirdim.
 İlk defa tutu eteği yaptım, bakalım başarabildim mi, bunu da sizin yorumlarınızla anlayacağım =)

14 Eylül 2012 Cuma

2 Yıl, 2 Ay, 15 Gün

Oldukça uzun bir süredir blogumla ilgilenemez oldum, aslında bu canımı hayli sıkıyor. Ancak ne olduysa bu yaz gerçekten çok farklı yerlere gittim, deyim yerindeyse; leyleği havada gördüm. Önce Trabzon, Rize (ki -Doğu Karadeniz Turumuz- adı altında 6 adet yayınla anlatmıştım sizlere gezdiğimiz yerleri), sonrasında Tarsus, oradan yaylamıza, en son olarak da Kastamonu ardından İstanbul.
Öyle ki bu koşturmaca içerisinde blogumun açılış yıldönümünü dahi unutmuşum =(
Bugün tam 2 yıl, 2 ay, 15 gün olmuş.

 
Blog yazanlar bilirler ki bu kadar süre bu devamlılığı sürdürebilmek gerçekten zordur. Çok emek gerektirir. İşte ben bu zorluğu yenmeyi ve harcadığım emeklere güç bulmayı sizin sayenizde başardım. Üzerime düşenleri kimi zaman tam anlamıyla yerine getiremesem de siz beni asla yalnız bırakmadınız, ihmal ettiğim zamanlarda "Blogum ıssızlaştı mı " diye düşünüp baktığımda yorumlarınızla yoldaş oldunuz.
Tüm ilginiz, ayırdığınız zaman, arkadaşlığınız ve desteğiniz için hepinize çok teşekkür ederim.
Dilerim daha nice yıllar bu pencereden hayatı, güzellikleri, emekleri, tatları paylaşmaya devam ederiz.
------------
Güzel projelerim var, inşallah yakında yeni yayınlar ile sizlere ulaştıracağım.

7 Eylül 2012 Cuma

İSTANBUUUUUL


Yaklaşık 6- 7 yıldan sonra sonunda İstanbul'a kavuştum. Bu nasıl bir şehirdir ki insanı büyülüyor, kendisine bağlıyor. Her sokağı her köşesi ayrı bir güzellik ayrı bir hikaye sergiliyor, görebilene. 
Halen İstanbuldayım ve bulduğum ilk fırsatta bir şeyler karalayayım istedim. Uzun zamandır yazamadım,meşguldüm ama buna rağmen yalnız bırakmamışsınız blogumu, teşekkür ederim =) 
Arkadaşlarım sağolsun ellerinden geldikçe ilgilenip gezdiriyorlar buraları, ben pek bilmiyorum, aslında bilmek de istemiyorum, böyle daha güzel. Yani koca İstanbul'un sokaklarını ezberleyip de aklımda tutmaya çalışırken o güzel gezintilerin tadını çıkaramamaktan endişelenmek istemiyorum. 
Yukarıdaki Kız Kulesi manzarasını gördüğümde neler hissettim sözlerle anlatmam imkansız. Tabi bu harikalığı kareleyebilmek için de dakikalar öncesinden hazırlamıştım fotoğraf makinemi ki ölümsüzleşsin bu güzellik ve hoş bir anı olsun. 


İşte bu gezintiler sırasında tanıştım Reçel Türevleri ile. Adı üstünde çeşit çeşit reçel seçeneği bulunan, ortamı ve çalışanları sıcakkanlı olan şirin bir kahvaltı mekanı. Sahibinin adı Türev Uludağ, reçeller de memleketinden, annesinin elinden çıkıp gelince "Reçel Türevleri" olmuş tabeladaki isim. Mevsime göre reçel çeşitleri 30'u bulabiliyormuş. Normalde reçel ile aram pek yoktur, hani kahvaltımda mutlaka olsun vs diye aramam, hatta böğürtlen tarzı meyvelerin vs reçellerini pek sevmem. Ancak burada tattığım tüm reçeller tek kelime ile nefisti. Mesela havuç reçeli, dut reçeli... Yanında bir de kaymak sunulmuştu ki ooof of...


Şu fotoğraftaki lezzetin güzelliğine bakar mısınız, bir yanda dut reçeli diğer yanda favorim ayva reçeli ve kaymak.
Reçel Türevleri ilk olarak 2011 Şubat'ında açılmış ve yakın bir zamanda Cihangir'de yeni bir şubesi daha açılacak. Belki açılışta karşılaşırız =)


Kısacası tavsiye ettiğim bir mekan, gidin ve midenize bir güzellik yapın. 
Reçel Türevleri Adres: Sinanpaşa Mah. Şair Veysi sokak no:31/1 Beşiktaş

Şimdi gitmeliyim İstanbul gezilmeyi bekler =)

23 Ağustos 2012 Perşembe

Milföy Baklava

 
Adana'da hava halen çok sıcak, biz de bu nedenle haleeeen yayladayız. Burada istediğim her malzemeyi bulmamın imkanı yok. O nedenle elde olanlar ile bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Daha önce de yazmıştım kafam o kadar meşgul ki hiç bir şey yapmak gelmiyor içimden. Ama günler de öyle durmakla geçecek gibi görünmüyor. Yavaş yavaş işlere uğraşlara girişmek sanırım yardımcı olur. Ramazan Ayı zamanında da çeşitli lezzetler yaptım ancak gün ışığı olmadan fotoğraflamayı pek sevmediğim ve akşam vaktine denk geldiği için elimde pek bir şey olmadı ve yeni yayın yapamadım.
Dün hem yemek sonrası tatlı bir şeyler olsun hem de can sıkıntım biraz geçer belki diyerek buzdolabını şöyle bir karıştırdım, evdeki malzemelere baktım. Dondurucuda milföy hamurları vardı, pasta malzemeleri dolabında da doğranmış fındık. Milföy bence harika bir buluş; yani hem tuzlu hem  tatlı her lezzetleri üretmede yardımı çok büyük oluyor.  
 
 
Yaylada olduğumuz için burada yaptığım pastaları, kekleri veya tatlıları işte yukarıda gördüğünüz kuzineli sobada pişiriyorum. Gerçekten çok zor oluyor. Ateş, ısı sürekli tek bir taraftan geliyor ve eğer düzenli aralıklar ile tepsi yönünü çevirmezseniz ısının geldiği taraf yanıyor. Ve siz de bilirsiniz ki kek pişirirken ilk 20 dakika fırın kapağını açmak o kekin kabarmasına engel olur. Ancak kuzinede kapağı açıp tepsiyi çevirmedikçe de kekin daha pişmeden üstünün yanması muhtemel. Aşağıdaki fotoğrafta da tatlının pişerken daha çok hangi yönden ısı aldığı zaten anlaşılabiliyor =D
Milföy baklavayı yaparken sonucundan memnun kalmadığım tek nokta üzerine yumurta sarısı sürmüş olmaktı. Siz öyle yapmayın, milföylerin kendilerinin kızarmasını bekleyin ki içleri de çiğ kalmasın.

 
Bu şekilde ortaboy bir borcam için kullandığım malzemeler:
 
6 adet dikdörtgen yaprak milföy ( kare şeklinde satılıyorsa 12 adet)
6 yemek kaşığı iri çekilmiş fındık
1 adet yumurta
1 yemek kaşığı şeker (içi için)
1,5 su bardağı şeker
1,5 su bardağı su (şerbet için)
5-6 damla limon suyu (şerbet için)
sıvı yağ (tepsiyi yağlamak için)
 
Hazırlanışı:
 
Öncelikle şerbeti hazırlıyoruz ki tatlı fırında pişene dek şerbet soğusun.
Sonrasında milföyleri buzluktan çıkarın ve rulo yapacak kadar yumuşadığında yapıma hazır hale gelmişler demektir.
Bir kasede fındık içini ve iç için olan şekeri karıştırın.
Yumurtanın sarısı ve beyazını ayırın, sarısını kullanmayın beyazı milföylerin ucunu yapıştırmak için kullanılacak.
Hamurların bir kenarına yeterli olduğunu düşündüğünüz miktarda iç harçtan koyup rulo şeklinde sarın, uç kısma geldiğinizde yumurta beyazı sürün ve ruloyu sarmayı bitirin.
Burada önemli olan nokta eğer dikdörtgen milföy hamuru kullanıyorsanız harcı uzun kenara yerleştirmeniz gerektiği. Kare hamur kullanıyorsanız her kenardan da aynı sonucu alacaksınızdır.
Yağladığınız tepsiye, içi harçlı milföy rulolarını yukarıdaki resimde de gördüğünüz gibi lokmalık olacak şekilde doğrayıp , yapışan uc kısımları açılmayacak şekilde altında kalacak biçimde yerleştirin.
170'C de üzerleri kızarana dek pişirin, eğer fırınınızın turbo fanı varsa çalıştırmayın. Yavaş yavaş için için pişmesi gerekli. Tatlı hamuru piştikten sonra fırından çıkarın ve üzerine soğumuş olan şerbeti dökün.
Şerbeti çektiğinde yemeye hazırdır =) afiyet olsun.
 

12 Ağustos 2012 Pazar

Günleri Saymak

Bu aralar ben bende değilim. O nedenle de bloga uğrayıp da yeni bir şeyler yazamıyorum. Gözlerimle görmesem "belki" kelimesini kullanırdım ancak içinde olup yaşadığım için "kesinlikle" diyeceğim. Benimle aynı duyguları yaşayan aynı durumda olanlar kesinlikle var. Ama herkesin derdi kendisine dağ gibi görünürmüş ya işte o haldeyim. Uzun zamandır kendimi psikolojik olarak hazırlıyordum buna ama ne kadar düşünüp  hazırlansan da iş yaşamaya gelince olmuyormuş. Kendi kendime oturup düşündüm, teselli bulmaya çalıştım, moralimi iyi tutacak şeyler denedim de elim varıp da bunları sizinle paylaşmayı neden akıl edemedim ki daha önce bilmiyorum. Aslında donuk gözlerle reklamlar dahil kanal değiştirmeden televizyona boş boş bakabilmekten başka hiç bir şey yapmak gelmiyor içimden. Ellerime demirden tonluk ağırlıklar bağlamışlar da kımıldatamıyorum sanki, çevremde insanlar gülerken,eğlenirken,gezerken; her ik idakikanın birinde ben ağlamaya hazır durumda geçiriyorum günlerimi. Belki de öğrendiğinizde "Bu muydu derdin?" diyeceksiniz ama dedim ya herkese kendi derdi büyükmüş. Adana otogarından, her yeri inleten alkışlar, hep bir ağızdan tüm yürekle söylenen İstiklal Marşı ile uğurladım ben de askerimi, canımı, sevdiğimi. Tüm otobüsler gencecik askerlerle doluydu, ailelerin dilinde dualar, gözlerinde yaşlar vardı. Kiminin kardeşi, kiminin annesi, kiminin babası, kiminin eşi, kiminin de benim gibi nişanlısı nice duygularla dolup taşan, karmakarışık bir ruh hali ile el salladı sevdiklerinin ardından. Anneler hem kendi evladı hem de başkasının evladı için dua ediyordu, ana yüreği işte en iyi onlar biliyor. Kalplerde ortak olan aynı anda dilenen tek dilek "Sağ salim evine dönsün"dü.
Veda zamanı yaklaşırken hızla geçen zaman, otobüs dönüp arkasını gittiğinde benim için artık yavaş çekimde akar misali geçiyor. Yediğim bir yemek, duyduğum bir espri, bir koku ... vs hep ruhumun diğer yarısını anımsatıyor. Sürekli düşünceler dolanıyor aklımda; "uyudu mu, ne yedi, canını sıkan bir şey oldu mu, üzülüyor mu, mutlu mu..." İnsan ancak sevince hissediyormuş ya yaşadığını, işte sevdiğin de yanında olmayınca ruhsuz kalıyor sanki dışarıdan kendine bir yabancı gibi bakar oluyormuşsun. Başka zaman güleceğin haline, buz gibi tepkisiz kalabiliyormuşsun. Mesela içecek bir şeyler almak için girdiğim markette kasadaki kişi "başka bir şey var mıydı alacağınız" diye 2 defa sorduğu halde ben her defasında o kişinin söylediklerini anlamayıp "efendim?" diyip durmuştum. Çok garipti sanki kuyudan sesleniyordu adam da ben duymuyordum.
Şu sıralar - ki bu süre sanırım sevdiğim askerden dönene dek düzelmeyecek - ben bende değilim. Ne pasta, ne keçe, ne gezmek, ne fotoğraf çekmek; hiç ama hiç bir şey yapmak gelmiyor içimden. O yanımda yokken mutlu olamıyorum, o uzaklarda zorluklar çekerken ben gülemiyorum.
----
Tek istediğim; zaman olabildiğince çabuk geçsin ve yolu gözlenen evlatlar, sevgililer, kardeşler yuvasına dönsün.