30 Kasım 2010 Salı

İlk Oscar Ödülüm

  Anneannenin Emekleri beni ödüle layık görmüş, kendisine teşekkürlerimi saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Bu ödül ile 2.ödülümü de almış bulunuyorum. Gurur duyuyor insan, mutlu oluyor...


Ben de bu ödülü:








arkadaşlarıma yolluyorum.

Uydurma Tırtıl Kurabiye Aparatı

 =) İsmi dahi komik oldu. Daha önce Tırtıl Kurabiye tarifini paylaşırken, kurabiyeleri krema torbası veya tırtıl yapma aparatı kullanmadan kendi uydurduğum bir aparat ile yaptığımı söylemiştim. Açıkçası görüntüsünden dolayı, sizlerle paylaşma konusunda tedirgindim, komik bir hali var çünkü =) Sonrasında şöyle düşündüm;
  " Benim gibi tırtıl kurabiyeyi çok seven ve tarifi gördüğü anda -Ayyy canım çekti hemen bi yapıversem de yesem, misafir de gelecek 5 dakikada pişiriversem-  diyen olur da krema torbası veya tırtıl yapma aparatı olmadığı için vazgeçip, üzülen olursa..."
   Düşünsenize kırk yılda canınız bir şey çekti ve sırf  elinizde gerekli aparat olmadığı için bundan mahrum kalıyorsunuz, kalkıp pazara, markete, her nerede satılıyorsa oraya gitmeye haliniz de, zamanınız da yok.
   İşte size mucizevi bir çözüm, iki dakikada şip şak hazır aparat =) Bu harika alet sayesinde hayatınız değişecek, dilediğiniz kadar bol tırtıl yapıp yiyebileceksiniz. Unutmayın, kendi aparatınızı kendiniz yapın, kapı kapı dolaşmayın =P
   Hahaha =D yeni bir konu yazarken ilk defa bu denli güldüm, kırmızı ile renklendirdiğim noktadan itibaren cümlelerimin televizyonda izlediğimiz, eşya pazarlama reklamlarında söylenenlere benzemeye başladığını farkettim. İyi ki kırk yılda bir şey düşünmüşüm, pek bir övdüm canım, sanki pet şişeyi de ben yaptım =)
   Herneyse işte merakla beklenen o an:

Fotoğrafta görüldüğü üzere 1lt' lik pet şişenin üst kısmını kesiyoruz.

Ardından kapak kısmına bu acayip yıldız şeklini =) ısıtılmış eski bir bıçağın ucu ile küçük kesikler yaparak oluşturuyoruz.
Bu uydurma aparatı hazırlamam 5 dakika sürüyor, bıçak ile yıldız yapma kısmı biraz zorlayabilir. Dikkatli olmanızda fayda var.
   Sonrasında da içine kurabiye hamurunu doldurup tırtılları yapıyoruz, denemeyi düşünenlere kolay gelsin =)

Sonuç =)

29 Kasım 2010 Pazartesi

Kelebek

Sevdiğim bir blogger arkadaşım olan Limon Çiçekleri beni, mimlemiş. Kendisine çok teşekkür ederim =)
Mim konusu şöyle;  gözümüz kapalı olarak kütüphanemizden bir kitap seçeceğiz ve bu kitabı; satın alma hikayemizi, okuduğumuzda neler hissettiğimizi yazıp, kitabın 55.sayfasından küçük bir alıntıyı ekleyip,  ardından 3 kişiye bu mim'i göndereceğiz.

Kitabı ben satın almadım, annem sayesinde tanıştım kitap ile. Çünkü annem tam anlamıyla bir kitap kurdu, okumaya başladığı bir kitabı kaç sayfa olursa olsun o gün mutlaka bitirir =)
Ben kitabı okurken gayet sürükleyici buldum, kimi zaman sinirlendim, kimi zaman heyecanlandım, korktum, üzüldüm, " Nasıl olabilir böyle bir şey" dedim. Bunlar şahsi düşüncelerim, aynı kitabı okuyan bir başka kişi bunları hissetmeyebilir =) Göreceli durumlar bunlar (fizikçi yorumu ancak bu kadar olur).
Ve kitabın 55. sayfasından küçük bir alıntı:
"Derileri güneşten yanmış, otuz beşle elli arası, her yaştan adam var içlerinde. Yaşlılar, kendilerini önemseyip şişinerek gögüş kabartan gençlerden daha sevimli. Seksen kişilik grubun kurmay başkanlığına Saint-Martin-de-Re Kalesi müdürü, bir jandarma albayı, sömürgede yaşayanlara benzer üç-dört doktor ve beyaz cübbeli iki papaz refakat ediyor. Jandarma albayı eline bir huni alıyor ve ağzına götürüyor. 'Hazrol' komutu bekliyoruz, ilgisi yok." ...


Gelelim Mim'i yolladığım 3 kişiye :




Not: Daha önce aynı mim'i alan arkadaşlar olmuş o nedenle mim de değişiklik yapmam gerekti.

28 Kasım 2010 Pazar

Tırtıl Kurabiye

    Bu kurabiyeyi ilk kez bir misafirlikte tatmıştım, o zamandan beri en sevdiğim kurabiyelerdendir. Tarifini bulduğumdan beri de sürekli yaparım, en çok da ben yerim =)


Fotoğrafı acele ile çektiğim için tam anlamı ile istediğim bir görüntü elde edemedim, kusura bakmayın =)
Tarifi Yemek Günlüğüm sitesinden aldım, gerçekten çok beğendim. Aynen buraya aktarıyorum:



Malzemeler:


•1 yumurta
•150gr. margarin veya tereyağı (yumuşamış)
• 2,5 su bardağı un
•1/2 su bardağı şeker
•yarım paket kabartma tozu
•1 limon kabuğu rendesi


Yapılışı:

1. Hamuru yoğuracağımız kaba yumuşamış margarini, yumurtayı, şekeri ekleyip karışımı, krem haline gelene dek yoğuralım.
2. Unu, kabartma tozunu ve limon kabuğu rendesini ekleyip özlü bir hamur yoğuralım.
3.Krema torbasına tırtıllı geniş ağızlı parçayı takalım.
4.Margarin ile yağlanmış fırın kabına 10cm. lik tırtıllar halinde hamuru sıkalım.
5. Kurabiyeleri, önceden ısıtılmış 180°C fırında üzerleri beyaz kalacak şekilde pişirelim.
Fırından çıkarken yumuşak olan kurabiyeler daha sonra soğuyarak sertleşiyor.
  
Bu arada tırtıl kurabiye yapımında kullanılan krema torbası veya tırtıl yapma aparatı bende yoktu bu nedenle pet şişeden kendi yaptığım aleti kullandım =) Merak edenler olursa fotoğrafını koyup paylaşabilirim. Biraz komik görünüyor ama, sonuç ortada, zaten önemli olan işe yaraması değil mi =)

27 Kasım 2010 Cumartesi

Küçük Ekmekler

     Özenle hazırlanmış bir sofra, sevdikleriniz de o sofraya muhabbetleriyle binbir tat katıyorsa, haftasonuna enerjik bir şekilde merhaba demek için sanırım bundan daha güzel bir yol yoktur. Bu sabahki kahvaltı soframıza kendi aklımdan bir tarif ile yaptığım ekmekleri de dahil ettim =)


Bu ekmekleri ilk yaptığımda amacım mayalı bişiler yapmaktı, kafamdaki tüm malzemeler vardı, unun yeterli olacağını da düşünmüştüm ancak sıvı malzemeleri koyunca yetersiz kaldı. Ben de evde bulunan mısır unu ile eksikliği tamamladım. Biraz endişeliydim çünkü ilk defa mısır unu ile bir şeyler deniyordum ama fırından çıktığı andaki görüntüsü ve soğuyup dinlendikten sonraki lezzeti gerçekten güzeldi.


Ben ekmeğe yuvarlak bir şekil vermeyi tercih ettim, yengem ise bu resimdeki gibi yaratıcı bir şekli tercih etti =)
Gelelim ekmeğin tarifine:

* 1 paket instant maya
* 1 tatlı kaşığı şeker (silme) 
* 1 tatlı kaşığı tuz (tepeleme)
* 1 yumurta
* 3/4 çay bardağı sıvı yağ
* 2 çay bardağı ılık süt
* 1,5 su bardağı un
* Mısır unu
* Yoğurt veya pekmez

  Öncelikle süt, sıvıyağ, şeker, tuz ve yumurta iyice karıştırılır. Ardından maya ilave edilir. Sonrasında öncelikle beyaz un koyularak yoğurulur. Ardından mısır unu da eklenip ele yapışmayan yumuşak bir hamur elde edilir. Tarifte 1,5 su bardağı beyaz un dedim ancak herkesin kullandığı bardak farklı olabiliyor, bu nedenle beyaz un ile yoğururken kıvama geldiğini farkettiğinizde, beyaz un eklemeyi bırakıp kalan kısmı mısır unu ile tamamlayabilirsiniz, dilerseniz ekmeğin tamamını beyaz undan da yapabilirsiniz. Hamuru yoğurduktan sonra mayalanması için 20 dk beklettiktan sonra, dilediğiniz bir şekilde yapıp, yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizdikten sonra üzerlerine varsa yoğurt, yok ise su ile seyreltilmiş pekmez sürdükten sonra bıçak ile çizikler atıp 180'C de üzerleri kızarana dek pişirilir.
Afiyet olsun =)

26 Kasım 2010 Cuma

Kurban Bayramı ve Yayladan Manzaralar - Son Bölüm

   Daha önce Kurban Bayramı ve Yayladan Manzaralar 1 ve 2 olarak yazdığım konuların son bölümüne geldik, sonunda =)
   Bayram tatilinde yaylaya gidilir de dağ gezintisi yapılmaz mı; sırtta çanta, elde fotoğraf makinası tepelere çıklımaz mı... Blogda daha önce yazdığım Orman (Dağ) Gezintisi  isimli yazımda yaylamızın sol tarafında bulunan tepeleri gezmiştik, bu defa ise sağ taraftaki tepelerdi rotamız.
  
Gezintinin daha ilk dakikalarında yayladaki eski taş evlerden birinin önünde bu şirin manzara ile karşılaştık =)



Yaylanın sırtındaki yoldan bir manzara


Bizim, yoldan geçtiğimizi görüp bağırmaya başlayan keçiiiii =)



Değişik


Renginin güzelliği net çıkmasa da çıtı pıtı bir çiçek


Bu kayaya ise Sığır İzi deniliyor. Söylentiye göre bu izler, zamanında o kayaya basan bir sığıra [çok afedersiniz=) ] ait.


Dağ tepesinde keçilerin bırakıldığı yer. Bölgede bulunan kurtlar kimi zaman, geceleri, bu keçilerden bazılarını yiyorlarmış  =S


Bu fotoğrafta ise tırmandığımız bir yerin uzaktan manzarası. Fotoğrafta görünen, yaprakları dökülmüş kavak ağaçlarının ardına tırmandık.


Ağacın dalları çok hoşuma gitmişti.






Yalnız bir ağaç...





İşte kavak ağaçlarının ardındaki tepe... [ Fotoğrafta görünen ise annem =) ]


Dönüş yolundan kareler =)


Bu ufaklık ise çok meraklı, yoldan geçen birilerini farkettiğinde olabildiğince bağırıp, kafasını ahırda bulduğu o küçük boşluktan çıkarıp bakar =)

24 Kasım 2010 Çarşamba

Hayatımın Öğretmenine


24 Kasım, Öğretmenler Günü... Çok güzel, özel ve anlamlı bir gün. Bu şekilde bir çok gün var; anneler günü, babalar günü, sevgililer günü ...vs. Bu şekilde diyorum çünkü bu denli önemli değerleri sadece 1 günde anlamlı görmek yetersiz geliyor bana. Tabi ki bu güzelliklere ait özel bir günü adlandırmak çok hoş bir şey ancak bir anneye, bir babaya, sevgiliye, eşe, öğretmene gösterilmesi gereken; özen, saygı, sevgi sadece 1 güne sığdırılamaz, sığdırılmaya çalışılmamalı.
    Hayat puzzle gibidir, her bir insan bir yer kaplar o puzzle'da; kimisi tek bir parça, kimisi 3-5 parça, kimi ise onlarca parça... İşte bu yüzden her bir insana hayatımız boyunca değer vermeli, hakettikleri sevgi ve saygıyı göstermeliyiz ki puzzle'ın tamamlanma zamanı geldiğinde hiçbir eksik, kırılmış, yok olmuş parçası bulunmasın.
    Görüntüleri zamanla değişse de görevleri, amaçları aynı olan öğretmenlerimiz hayat puzzle'ımızdaki onlarca parça yeri olan insanlardandır. Gerçek bir emek, sabır, sevgi işidir yaptıkları. Aradıkları, bekledikleri tek şey ise bilgi ile aydınlanmış bir gülümseme, bir çift gözdür.
    6 yaşımdan beri 19 yıllık okul hayatım boyunca [ neredeyse bütün hayatım =) ] herkes gibi bir çok öğretmen tanıdım, tabi ki her öğretmen aynı değildir çünkü her insan aynı değildir. Geriye dönüp baktığımda adını dahi hatırlamadığım öğretmenlerim de var veya hafızamdan silinmeyen, silinmeyecek olan öğretmenlerim de... Tabi bu durumu belirleyen temel nedenin kişilerle alakalı olduğuna inanırım; kimi insan öğretmenliği olması gereken değerde tüm kalbi ile hissederek icra eder, kimi ise sadece bir iş olarak görür. Bu ulvi görevi kalbi ile gerçekleştiren öğretmenler ise ne gözlerden, ne hafızalardan ne de yüreklerden silinir,ölümsüzleşirler...
   Bu konu hakkında sayfalarca yazı yazabilirim galiba. Bunda eğitimci bir ailenin içinde olmamın etkisi büyük sanırım. Dediğim gibi; sevgiyi, saygıyı, özeni, değer vermeyi tek bir güne sığdırma taraftarı değilim ama dünya bu günü size özel kılmış, bu durumda bana da kutlamak düşer =)
    Başta annem olmak üzere, ağabeyim, yengemablam ve tüm öğretmenlerimin, Öğretmenler Günün'nü kutlarım.


Bu beyaz gül demeti ise, yazıma Hayatımın Öğretmeni başlığını atma nedenim olan ANNEM'e, en sevdiğin güllerden annem =)
Gözlerimi dünyaya açtığımda gördüğüm ilk öğretmenim, yolumu aydınlatmak için karşılık beklemeden yıllardır çırpınan meleğim, Yaradan'ın en özel hediyesi; senin gibi bir anne ve öğretmene sahip olduğum için çok şanslı ve mutluyum... Annem, seni çok seviyorum, Öğretmenler Günün kutlu olsun.
Ve çok sevdiğim bir şiir ile yazımı tamamlamak istiyorum:

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Bütün çiçekleri getirin buraya.
Öğrencilerimi getirin buraya, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiçeklere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya.
Son bir ders vereceğim onlara.
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin... Ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin, görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın,
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yörükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, ağrı eteğinden,
Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum,
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan gizli ve sessiz,
O bakımsız ama kokusu eşşiz çiçek,
Kimse bilmeyecek seni, seni kimse bilmeyecek
Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Okulun duvarı çöktü, altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya.
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Ceyhun Atıf KANSU

23 Kasım 2010 Salı

Kurban Bayramı ve Yayladan Manzaralar - 2

     Bayram tatili ile ilgili konuları anlatmaya 2. kısım ile devam ediyorum =)
Serin bir sabah olmasına rağmen ceketlerimizi giyip güneşin arkadaşlığı eşliğinde, kahvaltımızı balkondaki masaya hazırladık, güne başlamanın en iyi yolu neşeli bir kahvaltıdan geçiyor ne de olsa =) 



Kuzineli sobamızda pişirdiğim mayalılar. İtiraf etmeliyim ki kuzineli sobada bir şeyler pişirmek evdeki fırınlarımızdan çok daha zor. Hatta ilk denememdeki kurabiyeleri yakarak kurban ettim =)


Yaylada yapımazsa olmazlardan; tereyağlı sıkma ve börekler(sobalak) de kahvaltı soframızı şenlendirenlerden. Ben en çok ıspanaklı börekleri severim.

 Veee gelelim daha önce Toprak Kokusu adlı yazımda bahsettiğim bahçemize ektiğimiz sebzelerin sonuçlarını sizlerle paylaşmaya, yeni yeni büyüyorlar ama olsun, hatta biz dayanamayıp biraz yedik de =)
Rokalar


Tereler


Turplar


Sarımsaklar

Soğanlar


Ispanaklar


Bu ufaklıklar da karşı komşularımızın çocukları, oyun oynuyorlardı birlikte. Buralarda küçücük çocuklar dahi şalvar giyiyor, sevimli oluyorlar ama =)


Bu ufaklığın adı Yunus; çok zeki ve şeker bir çocuk, okumayı çok seviyor =)


Bu ise bir iki tane pil ve kablo bulduğumuzda bizlerin de küçükken yaptığı basit bir oyuncak.


Akşama doğru gezintiye çıkmıştık, eve dönüş yolunda koyun sürüsü ile karşılaştık, çok komikti ben onları fotoğraflamaya çalıştıkça benden kaçarak yandan yandan koşuyorlardı =)


Sonrasında balkonda, tepelerin ardında biten günü izledik.


Hava iyice kararıp soğuduğunda ise battaniyelere sarınıp ateşte pişen çayımızı yudumladık =)
Bayram tatilinden bir günümüzü de böylece harcamıştık...

22 Kasım 2010 Pazartesi

Kurban Bayramı ve Yayladan Manzaralar - 1

    Uzuuunca bir bayram tatili ardından herkese yeniden merhaba, çok özlemişim sizleri, buraları =)  Eve dün akşam dönmüştük, valizleri boşaltıp eşyaları yerleştirdikten sonra hemen bilgisayarımın başına oturdum. Bir sürü fotoğraf çekmiştim tabi her zamanki gibi. Hepsini bir an önce paylaşmak istiyordum ama çok yorgun olduğum için bu güne bırakmaya karar verdim =) Tabi bu sırada boş durmadım, takipçisi olduğum blogları ziyaret edip son zamanki paylaşımlarını okudum.
Anlatmak istediğim okadar çok şey var ki, heyecandan hepsi birbirine karışıyor, nereden başlasam bilemedim. Bilgisayara fotoğrafları yüklemek için bağlantı yaptığımda gördüm ki tatil süresince 170'den fazla fotoğraf çekmişim =) Tabi hepsini bir defada paylaşamayacağım. Zaten tatil maceralarımı da bir kaç parçada anlatmayı planlıyorum ki onlarda da bu fotoğraflar içinden seçim yapmak zorunda kalacağım.
        Biliyorsunuz ki bulunan her fırsatta yaylamıza(baba memleketine) gittiğimiz için bayram tatili için de yine rotamız orasıydı. Kurbanlığımızı gördüğümüz bildiğimiz yerden almanın gönül rahatlığı da vardı. Evimizde otururken balkondan görünen tepelerde otlayan, yaylanın temiz havası, suyu ile büyümüş koyunlardan =)



Güneşli havayı fırsat bilip güzel bir de gezintiye çıktık. Bu ağacı çok beğenmiştim, sonbahar renkleri ayrı bir güzelleştiriyor doğayı...

Yine aynı ağacın dallarından bir kare

Gezinti sırasında bir de kuşburnu ağacına rastladık

Daldan kopardığım kuşburnular =) [el falı bilenlerin yorumları ayrıca beklenir =) ]


Andız pekmezinin hammaddeleri

Pekmez, işte bu tohumlardan yapılıyormuş

Şu çiçeğin rengindeki güzelliğe bakar mısınız

Bunlar da yabani sklamenler

Yaylamızın küçük bir kısmını gösteren, uzaktan çektiğim bir kare



Tepelerde gezinirken şans eseri bu taşları gördüm. Daha önce bahsettiğim üzere yaylamız 1350 m yüksekte bir yer ve gezintiye çıktığımızda tepelere tırmanmıştık. Bu taşta ise istiridyeye ait bir iz bir nevi fosil bulunmakta. Kafamda soru işaretleri oluştu. Bu kadar yüksekte deniz nasıl olsun, yakın bir yerde nehir akarsu vs de yok peki o zaman bu kalıntılar bu taşlarda ne arıyor?

Bu konuda bilgisi olan varsa ve beni aydınlatırsa çok sevinirim =)






Gökkuşağından bir kesit gibi yeşilden sarıya giden renkleri ile ağaçlar sonbaharı haber veriyor

Onlarca kaya ve taşlara rağmen, ekmekleri için kendisine tarla açmış insanoğlu; ekmeğini gerçekten taştan çıkarıyor.