15 Nisan 2014 Salı

Motifli Diz Battaniyesi

Başlığı, fotoğrafları görünce, sanmayın ki bu battaniyeyi ben ördüm. Örgü işleri ile çocukken işlediğim boncuklu basit oyalardan, yamuk dantel denemelerinden daha öte bir alakam yoktur. 240 adet motiften oluşan, el emeği göz nuru bu güzelim diz battaniyesini canım annem ördü. İçinde bir de anne sevgisi olunca, onun öpülesi parmakları dokununca her bir ilmiğine, düşünün artık bendeki değerini, yerini bu özel hediyenin, hatıranın.


Anacığım çok çabaladı havalar soğukken yetiştirmek için ancak Adana işte =) Yine de bahar yağmurları yağıyor, hafif bir serinlik olunca ben de salonumuzun baş köşesinde duran battaniyemi kapıp sarılıveriyorum. İstiyorum ki onca emeğin karşılığını; gereken özeni gösterip, her fırsatta kullanarak ödeyeyim.


Hep görürdüm dekorasyon bloglarında ya da dergilerinde motifli battaniyelerden. Öyle fotoğraflar olurdu ki, sanki o evin tüm samimiyeti, tüm sıcaklığı o renkli battaniye sayesinde gerçekleşmişti. Ya da ben öyle hissederdim. Büyük ihtimal de bu hislerim ve düşüncelerimden dolayı, hep istediğim bir şeydi böyle motifli bir diz battaniyesini bir gün gerçekleştiğini hayal ettiğim yuvamda salonumun baş köşesine yerleştirmek. 


İşte bu fotoğraflar da o hayalimin gerçekleştiğine bir kanıt =) 
Canım anneeeeeem; ellerine sağlık, emeğine sağlık. Üzerimdeki onca hakkının, emeğinin üzerine bir de böyle şeyler ekliyorsun ... İyice ağırlaştı omuzlarım. 
Seni çok seviyorum annem, iyi ki benim annemsin =)
Herkese, hayallerinin gerçeğe dönüştüğü güzel bir hafta dilerim.


11 Nisan 2014 Cuma

Portakal Çiçeği Karnavalı

Adana' nın en çok sevdiğim yanı bahar geldiğinde, sokakta yürürken ya da pencerenizi açtığınızda , hafif esen rüzgarda dahi mis gibi portakal çiçeklerinin kokusunu duyumsamak. Gerçi bu konuda çevremizde giderek artan betonlaşmadan dolayı artık endişe duymaya başlamış olsam da umarım buna bir çözüm bulunur. Önceleri şehir içinde kafanızı ne yöne çevirseniz görebileceğiniz portakal ağaçları, artık şehir dışında, çoook uzak bahçelerde kalır olmaya başladı ki bu da bence çok çok üzücü. Öyle ki portakal bahçesi önüne kurulmuş ve bahçeden yeni toplanan portakalların satıldığı, ahşap, derme çatma tezgahlar da artık yok oldu. Pazarlar ya da marketler dışında artık nereden alabileceğiz taze taze toplanmış bu güzelim meyveyi bilmiyorum =(
İşte bu konuya olumlu bir katkısı olabileceğini düşündüğüm; "Hey! Bakın, baharda arıları neşeden dans ettiren bu güzelim koku, bir başka şehirde böylesine bol duyumsanamaz , bu güzelim çiçekler bir başka şehirde böylesine bol görülemez . O nedenle sahip çıkın portakal ağaçlarımıza, bir portakal fidanı da siz dikin bahçelerinize." şeklinde mesaj verebilir dediğim bir karnaval başlıyor Adana'da.
Bugün itibariyle 3 gün sürecek olan; Nisan'da Adana'da - Portakal Çiçeği Karnavalı yani Türkiye'nin ilk sokak karnavalı başladı. Geçtiğimiz yıl ilki düzenlenmişti ancak haberdar olmadığım için katılmamıştım. Açıkçası bu defa bu  etkinlikten haberdar olmamanın ihtimali dahi yoktu. Çünkü sosyal medyada veya şehir içindeki detaylarda çok güzel bir tanıtım dikkat çekiyordu.
Karnaval kapsamında şehrin çeşitli yerlerinde, ki bu yerler oldukça fazla, bir çok etkinlik var. Ünlü sanatçıların yer aldığı konserler, her türlü sanatlar sergiler, dans gösterileri, fotoğraf çekilim platformları ve daha neleeer neler. Detaylı programa ve her türlü bilgiye Nisan'da Adana'da adresinden ulaşabilirsiniz. Dün gece çok şiddetli bir yağmur vardı buralarda. Hava durumu da bu 3 günlük süreç için havanın kapalı olduğunu belirtiyor. Dilerim, en azından gece geç bir saate dek, bu durumdan öteye gitmez ve hava sadece kapalı olmakla kalır =)
Adı üstünde karnaval olunca, etkinlik içerisinde yer alan görevli ya da sanatçılar dışında, dahil olan Adana halkı içinde de renkli kostümlere ya da aksesuarlara sahip bir çok kişi görebiliyorsunuz. İşte ben de o ortamla bütünleşebilmek, daha renkli olabilmek, eğlenip mutlu olabilmek adına, portakalı andıran bu mini top hat (tepe şapkası) hazırladım.


Sentetik, tabaka keçeden her ne kadar portakal çiçeğinin benzerini birebir yapmak biraz zor ihtimal olsa da; ben genel olarak bakıldığında,  portakalı yaprakları ve çiçeği ile anımsatan bir aksesuar yapmaya çalıştım. Şayet sizde de bu izlenim uyandıysa başarılı olmuşum demektir =)


Yapraklarda ve şapkayı çevreleyen kuşak kısmında ıslak keçeden yaptığım yaprak ve kordonu kullandım. Kaplama ve çiçeklerde ise sentetik ,tabaka keçeden yararlandım. 


Eğer Adana'da veya yakın bir şehirde iseniz;  karnaval var sokaklarında Adana'nın, durmayın evinizde, katılın siz de =)
Ha bu arada karnaval konsepti gereği beyaz mendillerinizi de almayı unutmayın yanınıza =)
İyi eğlenceleeeer.

7 Nisan 2014 Pazartesi

Buzdolabının Dondurucusuna

Bazen kendimi uzaklara dalıp gitmişken buluyorum. Genelde düşündüğüm hep aynı şey oluyor. Büyümüş olmak...
Çocukken akrabalarımızdan birilerinin düğününe gittiğimde, evlenen insanları belli bir yaş sınırına gelmiş, hatta yaşlanmış gibi değerlendirirdim. Şimdiyse kendimi halen çocuk gibi hissetsem de "Ben evlendim mi yani, o kadar da büyüdüm mü, o kadar yaşlandım mı " diyorum. Ama sanırım bunun yaşla vs alakası yok, çocukluktan kalma, evlilik olgusuna bakış açımla alakalı sanırım (burada yazar aslında, kendisine genç olduğunu düşündürecek telkinde bulunmakta) =)
Baba ocağındayken de oldukça ilgiliydim ev işleri ile ama; nasıl desem, her şeyi ile sizin yönetiminizde olan bir düzen, bir ev. Kimsenin yardım etmeyeceği, siz yapmazsanız kimsenin gelip yapmayacağı işler. Kısacası sorumlulukların artması ve bir yandan da zamanın hızlı geçmekte olduğunu fark etmek biraz ürkütüyor insanı. Ancak, sevdiğin insana kavuşmuş olmak, onunla bir çatı altında bulunmak, aynı yastığa baş koymak tüm bunları bir tebessüme dönüştürüp; savuruyor, kovuyor, endişeleri, korkuları, düşünceleri.
İşte böyle ruh halleri, duyguları içerisinde devam ediyorum yuvamı çekip çevirmeye. Evlenmeden önce, anne mutfağında öğrendiklerimi şimdi kendi mutfağımda uyguluyorum. 


Eşim de ben de gerek pilavlarda, gerekse bazı yemeklerde, içerisinde nohut yer almasını çok severiz. Her daim de nohutu haşlamak zahmetli olacağı için, fazla miktarda haşlayıp fotoğrafta gördüğünüz gibi minik paketler halinde dondurucuya atıyorum. Nohutu haşlanıp soğuduktan sonra buzdolabı poşetine bir yemeğe yetecek kadar koyduktan sonra ağzını düğümleyip kalan üst kısımdaki boşluğa yeniden aynı ölçüde ilave edip onun da ağzını bağlıyorum. Fazlalık kalan poşetin uç kısmını kesip, paketleri buzdolabının dondurucusuna yolluyorum =)
Kullanmak istediğim zaman da alttaki paketin düğüm kısmına zarar vermeyecek şekilde üst bölümü kesip alıyorum. Yemeğe veya pilava ,başlangıçta eklediğinizde pişim süresince nohutlar da çözünüp dahil oluyor. Yani önceden çıkarıp çözülmesini beklemenize gerek yok çünkü haşlanmış durumda zaten. Bu bizim kadar çok nohut seven ve tüketen kişiler için oldukça pratik bir yöntem. Aynı oranda dayanıklılığı olan daha bir çok baklagile, sebzeye de bunu uygulayabilirsiniz bence.


Bu fotoğraf da yine eşim ve benim bayıla bayıla yediğimiz, oldukça çok sevdiğimiz ıspanaklı gül böreklerimiz. Kimi zaman kahvaltıda kimi zaman da akşam keyif çayı yanında;  "Ispanaklı börek olsaydı şimdi ne güzel olurdu" veya "Ayy canım ıspanaklı börek istedi" dediğimiz anlarda süper yetişen bir kurtarıcı oldu bizim için =) Pazara gittiğimizde ıspanak, markete gittiğimizde de yufka aldığımız zaman, hemen ıspanaklı harcı pişirip iç sosunu da hazırlayıp (sostan üzerine de sürmek gerek) yapıyorum börekleri. Öncelikle altına yağlı kağıt serdiğim tepsiye dizip o şekilde donduruyorum ki biçimleri bozulmasın, açılmasınlar. Donduktan sonra da hızlı bir şekilde buzdolabı poşetine koyup yerleştiriyorum dondurucuya. Pişirmek istediğim zaman ise dondurucudan çıkardığım an fırını fişe takıp o önceden ısınırken, börekler de biraz çözünmüş oluyor. Sonrasında da fırın niteliğine bağlı olarak yarım saat kadar süre içinde pişiyor, biz de afiyetle yiyoruz =) 


Bu kurabiyelerin ise buzdolabı dondurucusu ile alakası yok =) Geçtiğimiz hafta içerisinde, en çok okunan tariflerimden biri olan Susamlı Simit Kurabiye 'yi çok sevdiğim çörek otu ile de yapınca fotoğraflayıp paylaşmak istedim. Benim gibi, çörek otunu çok seveniniz varsa bu şekilde de oldukça lezzetli oluyor kurabiyeler, tavsiye ederim =)

1 Nisan 2014 Salı

Hepsinden Birer Tutam

Fırsat buldukça fotoğraflar çekiyorum, üzerinden zaman geçince de konu eskiyor veya ben yayınlamayı unutuyorum. Bu yüzden; fotoğraflara, yeni konulara yazık olmadan, içeriği karışık da olsa her konudan birer tutam yer alacak şekilde bir şeyler yazmak istedim.


Yaklaşık 10 gün kadar önceydi, çarşıya yolum düştüğünde, mağazalarda öylesine bir gezinirken Madame Coco 'ya da uğramıştım. Sonrasında bu vücut sütü dikkatimi çekti. Çok fazla makyaj ürünü veya bakım malzemesi alan bir yapım yoktur. Neye ihtiyacım varsa onu alır çıkarım. Zaten aldığım bu temel şeylerde de bildiğim, memnun olduğum ürünlerden, markalardan pek kopmam. Peki o zaman nasıl dikkatini çekti vücut sütü derseniz de, daha önce bir blogda görmüş, okumuştum epey bir zaman önce. Madame Coco 'ya girip de görünce birden anımsadım, gidip hemen incelemeye, üzerindeki bilgileri okumaya başladım. 
Daha önce okuduğum tavsiye tarzındaki yazıda da bahsediyordu yağlandırmadan nemlendirdiğinden. Benimse ne kadar su da içsem kuru bir cilt yapım var. Özellikle de kışın, nemsiz havalarda ya da çok rüzgarlı zamanlarda veya yaylaya gittiğimizde bu durumdan oldukça rahatsız olurdum. Çoğu nemlendirici de nemlendirmekten öte yağlı güreşçiler gibi hissetmenize neden olur hani, işte bu vücut sütü bundan tamamen uzak. Sürdükten bir kaç dakika sonra, sanki hiçbir şey sürmemişsinz gibi ancak bir o kadar da nemlenip rahatlamış, ağırlaşmamış, yumuşacık ve mis gibi kokan bir cilt. Koku demişken; bu vücut sütünün benim orada gördüğüm kadarı ile bir kaç farklı koku seçeneği bulunuyor. Limon, lavanta, bergamot, vanilya. 
Pasta aşığı biri olarak benim tercihim tabi ki de vanilyadan yana oldu, gerçi eşim kimi zaman "Gofret gibi" kimi zaman da "Bisküvi gibi kokuyorsun" dese de oldukça memnunum ben bu üründen. Ve değiştirmeyi düşünmediğim demirbaş tercihlerim içerisinde de yerini ( üstelik 8 tl gibi uygun bir fiyata ) aldığını belirtebilirim. 


Veee yine keçe fotoğraf  aksesuarları... İstanbul 'da fotoğrafçılık yapmakta olan bir okurum, sipariş isteğine şu an yardımcı olup, olumlu yanıt veremeyeceğimi belirtmeme rağmen, o kadar güçlü bir istek ve ısrar ile beni ikna etmeyi başardı (ki bunda; illa ki benim çalışmalarımı istediğini belirten o emin tavrının büyük etkisi vardı). Bu ürünleri hazırlamak cidden göründüğünden çok ama çok zor. Ya da ben üzerine düşüp titizlendiğim için bana öyle geliyor olabilir. Griple boğuşurken böyle uğraştırıcı bir işi kabul etmek gözümde dağ gibi görünüyordu. Ama işte benim, o ,söz verince köşeye sıkışan halimin itelemesi ile planladığımdan da önce bitirdim çalışmayı. Bitirdim bitirmesine ama bittiğinde parmaklarıma baktığımda o minicik makas artık elimle bir bütün olmuş gibiydi. Ha ha haaa böyle söyleyince Johnny Depp'in izlediğim Scissorhands (Makas Eller) adlı filmi aklıma geldi =)))


Bu fotoğrafta da, geçtiğimiz günlerde kek yapma isteğimin coştuğu bir zamanda farklı ne olabilir diyerek bir mutfağı karıştırınca çıkan sonucu görmektesiniz =) Kakaoulu kekin arasında görünen beyaz tabaka; dilimler halinde yerleştirdiğim muz. Başlangıçta püre olarak keke dahil etmeyi planlamıştım, ancak sonrasında dilimler şeklinde olursa, kekten kesitler aldığımda daha farklı görüneceğini düşünmüştüm. Üzerindeki çikolata sos ise eşimin isteği doğrultusunda bu kek serüveninde yerini almıştı =)


Ve en yeni gelişme ise bu fotoğraflarda =) Yaprak sarmasını çok seven eşine, bir tencere dolusu sarma sardı Mekila =)  Görmemişin birisi yaprak sarması yapmış onu da kare kare fotoğraflamış. Kusurumu mazur görün efendim, yeni evli sayılırım ve şu yaşıma dek yalnız başıma oturup da sarma sarmışlığım yoktu. Evlenmeden önce, doğal olarak anneme yardım amaçlı yer alırdım bu işin içinde.


Ama bu kez her aşamasını kendim, bir başıma yapıp da, eşimden de güzel tepki alınca; seyreyleyin bendeki mutluluğu, şımarmışlığı =)))
Dileyenlere tarifini de verebilirim bu leziz yemeğin =)
Ha ha haaa özgüvene de bakın siz =D