Geçtiğimiz hafta sonu Ramazan Ayı'na girmeden önce, piknik için müsait olan son zamanı değerlendirmek amacıyla Saimbeyli'deki Obruk Şelalesi 'ne gittik. Adana'da yer alan piknik yerlerinden biraz daha uzun sürecekti yol, bu nedenle olabildiğince erken çıkmalıydık evden.
Önceki günün akşamdan başladım hazırlıklara. Pikniğe gidildiğinde insanın o kadar çok detayı düşünmesi gerekiyor ki. Tuzdan ıslak mendile, sabundan kibrite ... Plancı, programcı biri olduğumdan önce oturup liste hazırlıyor arından listedeki maddelere göre hazırladığım eşyaları muntazam bir şekilde masaya diziyorum, son aşamada ise gruplarına göre paket, çanta veya poşetlere yerleştiriyorum. Pikniğe gittikçe de almayı unuttuğumuz eksik çeyizliklerimi fark ediyorum :) Mesela piknik sepetim yok :( Zaten olsa da bir tane sepet kesinlikle yetmezdi bana :D
Aah ah piknik yapmak ne kadar eğlenceli ise; öncesindeki hazırlık aşaması ve sonrasındaki toparlanma, bulaşıkların, kirlenen kıyafetlerin eşyaların temizlenmesi de bir o kadar işkence gibi :)
Ancak yine gidilecek olunsa yine en önde ben koşardım sanırım :) Özellikle de bu defa tercih ettiğimiz yer "Yorgunluklara değdi" dedirtti bana. Eşimle, daha çok suya yakın veya manzarasında su olan yerleri tercih etmeye çalışıyoruz ve mümkün olabildiğince sakin. Bu noktada erkenden yola çıkmış olmamızın gerçekten yararı oldu, çünkü ilerleyen saatlerde günün pazar da olmasından kaynaklı biraz kalabalıklaşma meydana gelmişti gittiğimiz yerde.
Başlangıçta mesire alanına ilk girdiğimiz anda bir hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü internetten gördüğüm kadarıyla akan sular içinde masalar vardı yani o hayaller ile gelmiştim. Ancak masalar vardı da sular akmıyordu ayaklarından. Eşimin de yönlendirmesi ile yukarılara doğru yürümeye devam ettik. Sonrasında kayalardan süzülüp gelen ışıl ışıl sular ile karşılaştık, az da olsa içim rahatladı, ardından yerleşebileceğimiz uygun bir yerlere bakındık. Suyun kaynağına daha yakın ,kayaların da yukarısında masalar olduğunu görünce hemen tırmanışa geçtik. Tırmanış diyorum çünkü bu kısımdaki masalara giden düz bir yol yok, bu nedenle küçük yaşta çocuğunuz varsa, yayınladığım fotoğraflardaki kısma çıkmanızı tavsiye edemeyeceğim, biz dahi birbirimize yardımcı olarak çıkabildik, yorulduk, ama değdi :)
Yeşilin tonlarına bakar mısınız? Ne kadar da güzel boyamış kayaları. Bir yanda da suyun rahatlatıcı sesi, insana resmen yenilenme yaşatıyor.
Böyle güzel bir yeri keşfedince de bol bol fotoğraf çektim, o kadar çok çekmişim ki oturup saatlerce yayınlayacağım kareleri seçmekle uğraştım.
Su, görüntüsünün güzelliği yanında kemiklerinizi sızlatacak kadar da soğuktu. Bu soğukluk da yakınında bulunan masamızı klimalı bir odadaymışcasına buz gibi yapıyordu.
Bu güzellikleri görünce şehirdeki koşturmacalarda, hayattan neleri kaçırdığını daha iyi fark ediyor insan. Her daim burada yaşayamayız evet ama bulunan fırsatlarda ruha reset atmak için arada bir gidilmeli, nefes alınmalı.
Veee karşınızda piknik masamız, yemekli halini ne yazık ki yayınlayamıyorum :) O kadar acıktırmıştı ki yolculuk ve ortamın ferahlığı masaya dair çekebildiğim tek fotoğraf bu olmuş. Sonrasında "Şu an seninle hiç ilgilenemem tatlım" bakışı attığım fotoğraf makinemi bir köşeye bırakıp delice yemek yediğimi hatırlıyorum :)
Yemek sefası ve çay molasının ardından yeniden makinem ile kucaklaştığımızda işte bu kareleri çekmiştim. Suyun, yeşil kıyafetli bir kadının gerdanından kopup düşen inci kolye taneleri gibi dökülüşü, büyüleyiciydi.
Gidiş için düz yol olmadığını belirttiğim masaların bulunduğu kısımdan bir kare.
İşte gün sonunda yakaladığım en etkileyici an. Eşim bu semenderi ilk gördüğü ve "Şuna bakın ne kadar değişik" dediği an binlerce soru yağmuruna tutarak elimde fotoğraf makinem, gazeteci muhabir gibi koştum hemen olay yerine :))) Belgesellerde izlediğim kadarıyla doğada dikkat çekici, canlı renkler içeren canlılar genelde zehirli olmaktaydı. O nedenle başta biraz tedirgin oldum , çok yaklaşamadım bu minik yaratığa :) Eve döndüğümüzde araştırdım ve öğrendim ki aslında çok şanslı bir an yaşamışız orada. Fotoğrafta görünen sarı benekli zehirli sandığımız bu semender "Türk Semenderi" adlı ve nesli tükenmekte olan bir canlıymış. Keşke daha çok ve yakından kareleseymişim :(
Bu güzel göl ise, Saimbeyli'ye giderken rastlayabileceğiniz bir baraj gölü. Dönüş yolunda bir kaç dakika durup balık tutan amcalar ile sohbet edip balıkçılık denemeleri yaptık, eğlenceliydi. En kısa zamanda bir olta edinmeli :)
Herkse mutlu haftalar dilerim.
Not: Adana çevresinde veya yakınında bildiğiniz şelale, göl ya da su kenarı piknik yerleri varsa beni bilgilendirirseniz çok sevinirim :)