Henüz yeni yeni kendime geliyorum. Soma'daki acılı ailelerin kendilerine hiç bir zaman gelemeyeceğini , toparlanmış , hayata devam ediyor gibi görünseler de eksik, yarım kalacaklarını bilmek ve elden hiç bir şey gelememesi ...
Çocukluğumdan beri haberleri izlemekten nefret ederim. Bu aralar ise izlememe gibi bir ihtimalim yoktu ve aşırı derecede etkilendim. Empatinin de ötesinde duygular hissettim. Üzüntüden, düşünmekten harap olmuş ruhumun; duyduklarım, gördüklerim karşısında içinde barındırmaya çalıştığı güzelliklerin, umutların, renklerin teker teker solmaya, yok olmaya başladığını fark ettim. İşte o an durdum ve evet, biliyorum çok kötü bir şey de olsa kendimi izole etmeye karar verdim.
İş güvenliği uzmanıyım , ancak bu işin içerisine girip gerçekleri daha net görünce "Ben bu işi yapamam." dedim. Başaramayacak olduğumdan değil, tam tersi; aşırı plancı, titiz, pimpirikli biri olarak çok da güzel yapacağımı biliyorum. Ne yazık ki ülkemizde bilim insanına, bilime, insana çok az değer veriliyor hatta yeri geliyor hiç verilmiyor bile. İSG eğitimim sırasında öyle şeyler gördüm ki ; diğer ülkelerin 70 li, 80 li yıllarda aldığı iş güvenliği önlemleri 2000 küsürlü yıllarda olmamıza rağmen bizde uygulanmıyor bile. Uzman , iş vereni uyarıyor ancak iş veren cebini düşündüğü için duymazdan geliyor ve sorumluluk İSG uzmanına kalıyor. Yani uyarıları dinlemeyen, uygulamayan işveren hiç bir şeyden sorumlu olmadan kurtuluyor. İSG 'nin eğitimlerinde, kitaplarında, tüzüklerinde, stajlarında, sınav sorularında ısrarla öğretilen üzerinde durulan, sürekli tekrar edilen " Önce insan güvenliği " kavramı sadece terimlerde, cümlelerde, sözlerde kalıyor. Öyle aşkla, heyecan ile sarılmıştım ki bu göreve, birilerinin güvende olmasını sağlayacağım duygusu, sorumluluğu; sürekli araştırır, okur olmuştum. Ancak dediğim gibi sonrasında tüm bu çabalarımın boşa olacağını öğrenince " Ben uyardığım halde uygulanmayacaksa önlemler, kimsenin canını sırtıma yükleyemem, ben bu acıyı kaldıramam" dedim ve elimi ayağımı çektim.
Ve dediğim gibi kendimi izole ediyorum artık. Sanki birileri enerjimizi, hayallerimizi, mutluluklarımızı, renklerimiz, gülüşlerimizi bir karadelik gibi emmeye, bizden almaya; içimizdeki çocuğun elindeki oyuncakları kırmaya çalışıyor gibi. Biz üzüldükçe , karamsarlığa düştükçe de bundan haz duyuyor, mutlu oluyor gibi. Böyle insanlar çevrenizde genelde olur zaten, bilirsiniz; arkadaşlarınız veya akrabalarınız içinde yer alır. Ancak bu bahsettiğim tüm bunlardan daha büyük, daha öte bir şey. Toplumca , milletçe etkilemekte bizi.
O nedenle küçük mutlulukları , renk edinebileceğim gökkuşaklarını , hayattaki nadide anları toplayıp biriktirmeye çalışıyorum cebimde. Olumsuz, negatif her ne çıkarsa karşıma kapıyı yüzüne çarpıp dışarıda bırakıyorum. Bence hepimizin yapması gereken şey de bu; birlik olmak, farklılıkları değil ortaklıkları önemsemek, doğruyu bulmaya çalışmak, sorgulamak. Bizi karanlığa çekmeye çalışanlara; mutluluklarımızı, umutlarımızı, çocuk yanımıza dair neşelerimizi asla vermemeliyiz.
"Yazsam sonu gelmez, sussam içim rahat etmez" durumundayım, diyecek çok şeyim var da başlıkta yer alan konuya dönsem iyi olacak.
Bundan yaklaşık 10 gün kadar önce eşimin köyünden taze süt geçti elimize. Veee taze süt varsa hemen yoğurt yapmalıdır, mis gibi doğal,sağlıklı.
Evlendikten sonra yeni yuvamda ilk defa yoğurt yapacaktım =) Böyle yazınca daha önce yoğurt mayalamışım gibi bir anlam çıktı sanırım ama, hayır.
O nedenle önce anneme danıştım, sonrasında hemen okuyup püf noktalarını araştırmaya koyuldum. Annem yoğurt yaparken görmüştüm ancak detaylara odaklanmamış , bakıp geçmiştim. Ilık süt içine yoğurdu atıp karıştırmak ve üzerini örtmekten ibaretti sanki tüm yapılması gereken. Ancak iyi bir sonuç elde etmek isteniyorsa bundan fazlası vardı.
Okuduğum kadarıyla sütü kaynatmayın deniliyordu ancak bu detayı ne yazık ki görmezden gelecektim. Çünkü taze sütü kaynatmadan kesinlikle tüketemiyorum. Siz de benim gibi sütü kaynatmadan kullanamayanlardansanız küçük bir tüyo vereyim size; şayet sütü taşırmadan uzun süre kaynatmak isterseniz , kaynatmak için kullandığınız tencere veya kabın içerisine bir adet cam çay tabağı atın. Süt içerisindeki yağ üst kısımda ince bir tabaka oluşturur, örtü misali ve bunun altında süt kaynarken oluşan kabarcıklar bir süre sonra bu ince direnç tabakasını aşıp "süt taşması" denilen durumu oluşturur. İşte bu çay tabağı tencere dibinde hareket ettikçe oluşturduğu dalgalanmalar da yüzeydeki ince tabakanın oluşmasını engelliyor. Tabi süt kaynama noktasına ulaştıktan sonra altını kısmazsanız çay tabağı da yardımınıza yetişemez olur =)
Süt kaynarken bir yandan da yoğurdu mayalayacağımız kapları hazırlıyoruz. Ben bu aşamada cam olanları tercih ediyorum. Ahşap bir masa üzerine kapların da üzerini kapatacağım sofra bezlerini seriyorum. Eğer siz de borcam veya cam kap kullanacaksanız soğuk mermer, tezgah üzerindeki kaba sıcak sütü boşaltmayın, camın çatlayıp kırılmasına neden olacaktır bu durum.
Sütü kaplara bölüştürürken tencereden tomarla boşaltmak yerine bir kepçe yardımı ile ve hafif yukarıdaki bir mesafeden sütün hava almasını sağlayarak dökerseniz yoğurdunuzun dokusu daha bir güzel olacaktır.
Paylaştırma işlemini tamamladıktan sonra artık sütün ılımasını beklemek kalıyor. Ancak bu sırada süt ılısın diyerek kapları sürekli karıştırmak yanlış bir hareket olacaktır. Sütün kendi halinde dinlenerek ılımasını beklemelisiniz ki üzerinde donan kaymak da yoğurdunuzun en lezzetli kısmını oluşturabilsin.
Bu sırada sütten aldığımız bir miktar ile mayalamak için kullanacağımız yoğurdu bir kase içerisinde elimizden geldiğince iyice ezip homojen, olabildiğince pütürsüz bir karışım şeklinde mayamızı hazırlamaya çalışıyoruz. Ölçü olarak 1 litre süte 1 yemek kaşığı dolusu maya yoğurdu yeterli olacaktır.
Maya için kullanacağınız yoğurt mutlaka ev yapımı bir yoğurttan alınmış olmalı, market yoğurdunu kullanmanız durumunda sakız gibi sünen ve yoğurda benzemeyen bir bulamaç elde edersiniz (daha önce annem yaptığında yaşamıştık o kötü durumu bu nedenle bilgi sahibiyim). Neden bilmiyorum belki reklamların etkisinden belki de doğal olduğu için yoğurt yapım aşamasında tahta kaşık kullandım =) Evimde kullandığım tahta kaşık, spatula vs ürünlerde kesinlikle verniksiz olanları tercih ediyorum.
Mayamızı da hazırladıktan sonra ılımakta olan sütümüzün üst kısmındaki kaymak tabakasını bozmadan serçe parmağınız ile bir noktadan sık aralıklarda sıcaklık kontrolü yapmanız gerekmekte. Uygun sıcaklığı anlamak için şöyle bir yöntem izleyebilirsiniz; parmağınızı süte batırdığınızda 10 'a kadar sayın ve eğer parmağınız yanmıyorsa ve hissedilen sıcaklığa dayanıyorsa uygun ortamı yakalamışsınız demektir. Asıl zor olan kısıma gelmiş bulunuyoruz, mayayı süte karıştırma. Eğer "Yoğurdum lezzetli mi lezzetli altın sarısı gibi kaymaklı olmasa da olur" diyorsanız bu zor aşamadan kurtulursunuz. Ancak "kaymaksız yoğurt mu olur" diyorsanız o zaman ılımış süt üzerinde oluşmuş kaymak tabakasını dağıtmadan, parçalamadan bir tek bir bölgeden açtığınız yerden süte dahil etmeniz gerekmekte. Mayayı süte ilave ettikten sonra kaşığı bu açıklıktan süte daldırıp dikkatli ve yavaş hareketler ile eşit şekilde, iyice eriyerek karışmasını sağlamalısınız. Eğer kaymağı almadan maya ile sütü öylesine karıştırırsanız da oluşmuş kaymak tabakaları süt içerisinde çeşitli noktalara dağılıp hem mayanın eşit yayılmasını engelleyecek hem de yoğurdun dokusunu bozacaktır.
Mayalama işlemi ardından üzerini mutlaka ama mutlaka yukarıdaki fotoğrafta da görebileceğiniz gibi hava alabilecek süzgeç tarzı kaplar ile kapatmalısınız. Şayet hava almayan bir kapak kullanırsanız yoğurdunuz sıcaklıktan oluşan buğulanma nedeni ile sulanacaktır. Kapakları da yerleştirdikten sonra dikkatli bir şekilde üzerini sofra bezleri vb örtüler ile iyice örtüyoruz ve 2,5 - 3 saat mayalanmaya bırakıyoruz. Fazla bekletmek yoğurdu ekşitebilir. Mayalama süresi bitince hemen buzdolabına alıyoruz yoğurdumuzu. Soğuyana dek ağzını kesinlikle kapatmıyoruz. Soğuduktan sonra da mutlaka kapatıyoruz ki kapta oluşabilecek yoğunlaşmış buharlar yoğurda dahil olup sulandırma yapmasın. Ve önemli bir diğer nokta şiddet ile tavsiyemdir, yaptığınız yoğurdu buzdolabında en az 1 gün dinlendirmeden kesinlikle bölmeyin. Çünkü dinlenince daha lezzetli oluyooooor =)
Veee işte sonuuuç =)
Fotoğrafta mayalamak için süte hangi noktadan müdahale ettiğim de belli oluyor sanırım =)
Peki bu yorgunluğun üzerine ne güzel gider? Tabi ki bir fincan Türk kahvesi =)
Fotoğraf bana ait, daha önce de bahsetmiştim kendimi geliştirmeye çalıştığımdan. Beğendiğim, beğenileceğine inandığım fotoğraflarımı da
"by Mekila" imzası ile yayınlıyorum. Facebook'ta
photos "by Mekila" adlı sayfamda diğer fotoğraflarıma da ulaşabilirsiniz =)
Şimdi geleyim yazdıklarım ile alakasız bir konuya; dün akşam blogger'a yeni bir şeyler yazmak için girdiğimde "Cansu" adlı (ki adının gerçekte bu olmadığından da eminim) bir okuyucudan 6 adet yorum olduğunu gördüm. Okudum, okudukça da ne amaçladığına bir anlam vermeyi denedim. Olmadı. Bu yazılanlar ya bir çocuk tarafından ya da yetişkin olsa da beyni gelişmemiş,yetişememiş birileri tarafından kaleme alınmış olmalıydı.
Ancak "insan" olmak; kişinin ruh rengi, karakteri ve diğer bireylere davranışları ile birleşince ölçülebilecek bir değer oluyor ya, işte sırf insanlık yapmak için şimdi o yorumları tek tek cevaplamak istedim.
Yorum saatlerine göre ilk yazılan 6 numaralı yorumdan başlayayım.
6- Öncelikle seni, tatlı mı görgüsüz mü olduğuma dair beyin fırtınası içinde bıraktığım için üzgünüm. Fakat bir de olumlu yönden bakmalı , sonuçta nöronlarının birbiri ile iletişime geçmesini sağlamışım beynini yorarak. "Kına Gecesi ve Detaylar" başlıklı yazımda, dikkat ettinse başlıkta da yazıyor -detaylar- demek ki ben bu yazıyı ne için yazmışım, benim gibi evlilik hazırlığı içinde, telaşında olan kişilere bir fikir, bir yönlendirme,yardım sağlasın.
5- Hmm işte bu noktada bir gariplik var. Enteresandır ki "Kına Gecesi ve Detaylar başlıklı yazıma yine SENİN GİBİ birilerinin yazdığı anlamsız bir yoruma "Düğün ve Detaylar" başlıklı yazımda cevap vermiştim. Ve bu yazıma şimdi de SEN "kendini beğenmiş" diyerek yorum bırakmışsın. Kendini sevmek, beğenmek her mutlu bireyin içinde yer alabilecek duygudur, bir dene, senin için oldukça zor ama bence kendini sevmeyi başarabilirsin.
4- Görgüsüzlük nerede çözemedim. Blog yazmak kısaca açıklarsam internet günlüğü gibi bir şeydir. Günlük nasıl tutulur; gün aşırı, fırsat buldukça, kayda değer gördüğün konularda, hatıra olması adına, arşivlemek için yazılar yazarsın. Bunun blogdaki bir artı yanı fotoğraf da eklersin ve birçok kişiyi gerek bilgilendirmek için gerekse arkadaşla bir sohbet edermişcesine bu olaya dahil edersin. Benim yazdıklarım da böyle, bunlarda nasıl bir görgüsüzlük var, insan dışı bakış açın oldukça itici.
3- 6 numaralı yorum cevabında da dediğim gibi balayı araştırmasında olan kişiler için, bir nevi mekan önerisi yazısı olduğu için o yazıda banyo fotoğrafına da yer verdim. Ahh ah işte bu yazdıklarımı da anlayabilecek misin bilmiyorum ama o kadar zaman harcamış 6 adet uzun uzun yazılarımı okumuşsun ben de sırf bunun için uzun uzun yorumlar yazıyorum sana, iyi veya kötü her okuyucum değerli sonuçta benim için.
2- İşte bu yorumda pek de hoş karşılanamayacak bir seviyeye öyle düşmüşsün ki beni de oraya çekmeye çalıştığın çok net. Üzgünüm tatlım ancak buradan, bulunduğun noktaya bakınca oldukça dipte ve derinde görünüyorsun. Ama sana şunu tavsiye edebilirim; yaşın kaç olursa olsun yaşlı kişilere, bizden büyüklere, evladı olan, bir can dünyaya getirmiş annelere saygılı olmalısın. Misal, benim annem 60 yaşına gelmiş, 3 çocuk büyütmüş, 40 yılını öğretmenlik gibi kutsal bir mesleğe adamış yüzlerce öğrenci yetiştirip bu ülkeye kazandırmış bir insandır. Artık annemin nasıl biri olduğunu kendini birazcık zorlarsan sanırım anlayabilirsin.
1- Bir kolye hakkındaki yazımda "yalancı" olduğum noktasına nasıl ulaştın, somut bir şekilde varsa elinde bir belge vs kanıtlarsan bunu, çok mutlu olurdum. Neyse ... Ha bu arada kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Bu kadar rahatsızlık duydunsa 6 adet yazımı okuyana kadar ekranın sağ üst köşesindeki kırmızı renkli çarpı kutucuğuna tıklayıp kendine işkence etmekten vazgeçebilirdin.
Dilerim daha temiz ruhlu, kaprissiz, kıskançlıklardan arınmış biri olma yolunda kendini geliştirmek için çabalarsın. Mutlu günler dilerim...