29 Kasım 2011 Salı

Elbet Bir Gün


6 yaşımdan bu yana yıllarca okul yollarını aşındırdım, yani şu ana dek geçen hayatımın neredeyse tamamı dersler kitaplar sınavlar arasında geçti. İstediğim veya hayalini kurduğum mesleklerle alakasız bir bölümden (Fizik) mezun oldum. Bilirsiniz belli bir yaşa dek meslek seçimleriniz sürekli değişir =) İlkokulda ailenizin beğenisini kazanan ve yüzünü güldüren meşhur mesleklerden biri sizin de favorinizdir, "Ben eczacı olacağım, mühendis olacağım..." vs dersiniz hep kendinizden emin bir şekilde. Ortaokul yıllarında daha ideal, kafanızda daha oturaklı bir yer bulan meslektir tercihiniz. Lisede artık kesin bir karar verip o hedefe odaklanırsınız, buna göre hazırlık yaparsınız sınavlara. 
Çevrenizin ailenizin uygun bulduğu ve yeterli yaşam imkanlarını sağlayabilmeniz için maddi getirisi olan bir meslek edinmeniz gereklidir. Siz de buna göre çalışır, o şekilde odaklanırsınız. At gözlüğü takmış şekilde hayat hipodromunda son sürat yarışırken, içinizdeki çocuğun sesini de duyamaz olursunuz.
Her mesleğe saygım var elbet, çünkü her birinin bir gereği yeri var yaşamda ve birilerinin yapması gerekiyor. Ama  "Ben eczacı olacağım, gün boyu ilaç kokan bir yerde oturup, ömrüm boyunca  hastalıktan bitkin düşmüş, yüzleri gülmeyen insanlar arasında olacağım." veya "Bankacı olacağım ki stres içerisinde çalışırken, aceleden birbirinin yüzüne dahi bakmayan insanların mali işlemleri ile uğraşacağım." ya da "Dershanede öğretmen olacağım, sabah erken saatlerde girdiğim binadan güneş yüzü göremeden, baş ve boğaz ağrısı ile tüm gücümü kaybetmiş şekilde evime döneceğim" diye hangi çocuk hayal kurar ki ???


Yani benim de eskiden hayallerim bunlar değildi, haaala değil =) Mesela resme karşı yeteneğim vardı, bu konuda hiç bir eğitim almadığım halde küçükken yarışmalara katıldığımda ödül kazanırdım, müziği; şarkı söylemeyi çok severdim korolara seçilirdim, derslerde veya bulabildiğim her fırsatta şarkı söylerdim =)
Kendimce elbise modelleri çizerdim, hatta oyuncak bebeklerime kıyafet dikebilmek için annemin özene bezene sakladığı kumaşları kırpa kırpa mahvetmişliğim çoktur =)
Ama en çok pasta yemeye ve yapılırken izlemeye bayılırdım çocukken, minik bisküvileri , kaşıkla yenilen hazır puding ile pasta yapmaya çalışırdım =) İşte onca yıldır, benimle konuşan o minik kız çocuğunun sesini  duymamam artık pek mümkün olmuyor. Bilmiyorum nasıl ne şekilde olur ama elbet bir gün hayalimdeki minik, şirin, huzur dolu ve insanların yüzlerini güldüren güzel pastalar yapabileceğim bir yer açabilirim inşallah. Tabi bunun için öncelikle bu yönde çok çalışıp araştırmam, belirli noktalarda eğitim almam ve belli  miktarda maddi birikim yapmam gerekiyor. Bu  hayalim konusunda o kadar istekliyim ki nasıl bir yer olacağı konusunda en ufak ayrıntısına varana dek kafamda şekillenmiş durumda. Ama sonuç olarak durum maddiyat karşısında tıkanınca, insan yine mecburi bir yöne doğru yürümek zorunda kalıyor. Yani hayalini kurduğum işe sahip olabilmem adına, hiç istemediğim bir işte çalışmam kazanç sağlamam gerekiyor. Kısır bir döngü mü bu yoksa hayat bir gün, elbet bir gün, bana da gülümser mi, bilmiyorum...


24 Kasım 2011 Perşembe

İlk Öğretmenim; Annem ...


Hayata gözlerimi ilk açtığım anda gördüm ben öğretmenimi, hayatımın öğretmenini. Annemi...  Her gün oturup titizlikle; plan defterini kaleminden inci taneleri dökülüyormuşcasına güzel bir yazı ile yazarken izleyerek, okulda yanında olduğum zamanlarda, sanki kendi çocuklarıymış gibi öğrencilerine bakışını dokunuşunu gördüğümde kıskanıp; ellerine daha bir sıkı tutunarak kimi zaman da sarılarak, onca yorgunluğuna rağmen eve döndüğünde bitmek tükenmek bilmeyen sorularıma sabırla yanıt vererek anneliğin yanında yuvasında da öğretmenliğe devam eden annemden öğrendim ben ; öğretmen, öğretmenlik nedir, gerçek ve iyi bir öğretmen nasıl olmalıdır.
Öğretmenlik çok kutsal bir meslekti, evet hala öyle tabi ki, ama daha bir saygı duyulurdu eskiden. Öğretmen karşısında ceketler düğmelenir, her dediğine değer verilir, doğru görülür, çocuklar gönül rahatlığı ile emanet edilirdi öğretmene. Vurduğu yerde gül biterdi, çünkü haklıydı öğretmen, doğruydu, gereken neyse onu yapardı, adam ederdi, insan yetiştirirdi. 
Bu nedenle öğrencilik hayatım boyunca kendi öğretmenlerimde; annemde ve onun gibi yetiştirilmiş meslekdaşlarında gördüğüm nitelikleri aradım hep. Bu niteliklere sahip bir öğretmen gördüğünüzde sizler de farkediyorsunuzdur, onlar öyledirler ki varoluşlarını bu mesleğe adamış, her ne koşulda nasıl bir fidan olusa olsun, onu koca bir çınar haline getirebilmek için her fedakarlığı ve sabrı göstermişlerdir.
Bazı zamanlarda annemle oturup eski resimleri hakkında uzun sohbetler yaparız, öyle bir duygu seli ile anlatır ki fotoğrafların çekildiği zamanları sanki o anı yaşarım.
Annemdeki bu öğretmenlik aşkı ve mesleğiyle arasındaki bu güçlü bağ nerden geliyor sorusuna ise yanıtı yine bu fotoğraflarda bulmuştum. Daha önce de söylediğim gibi "Eski zamanlardaki öğretmenler bir başkaymış."
İlk fotoğrafın arkasında şöyle bir not yazılı, anneme, kendi öğretmeninden:
"Çalışkan ve uslu öğrencim, seni hayatta büyük mevki sahibi olarak görmek beni memnun eder. Okul hayatında başarılar dilerim." Ve belki de bu dilek çalışkan ve uslu öğrencinin kendisi gibi bir öğretmen olması yolunda yapılmış ilk güzel teşvikti.


Öğretmen olmak; okumak, araştırmak, ömür boyu yeni şeyler öğrenmek demekti. Belki de bu yüzdendir ; öğretmen olabilmek, kalbinden taşan meslek aşkını paylaşıp, tertemiz akıllara bilgiyi işleyebilmek uğruna.geceleri elektriği dahi olmayan  bir evde gaz lambasının titrek ışığında gözlerini feda edişi annemin.  
Bu öyle bir aşktı ki arkadaşları ile gittiği sinema çıkışı sonrasında çektirdiği bir fotoğraf ardında dahi duygularını şiirlerle dile getirmekteydi:
Öğretmen
Öğretmenliğe doğru ilk adım,
Kendimi bu yola adadım,
Küçük bir köy öğretmenidir adım,
Ben yıkık duvarlı evleri olan köyümü aradım
Ta ki ölümü karşımda bulana kadar adım adım"  B.O.

9 Mart 1973- Arkadaşlar ile sinema çıkışı- Adana

Öğretmen Okulu 2. Sınıf

Eğitim Enstitüsü ve Kız İlk Öğretmen Okulu - Adana 20 Mart 1972


Annemin öğretmenleri; şu zarafete, öğretmen sıfatına layık duruşlarına bakar mısınız, insan nasıl olur da böyle öğretmenler karşısında saygı ile eğilmez ki...


Bu fotoğraf size bir şeyi hatırlatabilir, evet Hanımın Çiftliği dizisinde hastane olarak görmeye alışık olduğumuz bina, eskiden okulmuş, annemlerin okulu =)

Yıl 1982 

Öğretmeninin de dediği gibi "çalışkan ve uslu" olan öğrenci, artık bir öğretmen olmuştur, bugüne dek 38 yıldır aynı aşkla, aynı heyecan ile mesleğini icra etmiştir. 
Uzun lafın kısası =) ;
Başta, ilk gördüğüm öğretmenim yani annemin olmak üzere, ağabeyimin, ablamın, yengemin ve diğer tüm öğretmenlerin, Öğretmenler Gününü kutlarım..

19 Kasım 2011 Cumartesi

Muzlu Fındıklı Damla Çikolatalı Pasta


Blogumla yine eskisi gibi ilgilenmek ve her gün yeni bir şeyler paylaşmak istiyorum ancak bu artık pek mümkün olmuyor. Bu yıl sanırım bu şekilde geçecek =( Yine de hiç bir şey yazmamaktan çok çok iyidir  değil mi. Geçenlerde ilk defa hazır pasta keki (pandispanya) kullanarak bir pasta yapmıştım ancak ben tadına bakabilme fırsatı bulamamıştım, annemin fikrine göre hazır pandispanyayı ıslatmama rağmen kuru bir pasta olmuştu. Dün de gelen misafirlerimize güzel bir pasta yapmak istemiştim ve kısıtlı zamanım olmasına rağmen "Hazır kek kullanmayacağım, kendi pasta kekimi kendim yapacağım, hem de sütle sos ile nemlendirilmeye ihtiyacı olmayanından" demiş ve işe koyulmuştum. Sonucunda bu süppper leziz pasta çıktı, biliyorum "Çok acımasızsın Mekilaaaaa" "Bu bize yapılır mı" diyenleriniz olacak ama tarifi vereceğim arkadaşlar, malzemeleriniz varsa hemen başlayın =) 


Çikolataların nefis kokusu beni sarhoş etmiş sanırım, baksanıza ne kadar asimetrik bir pasta süslemişim =) Neyse aceleden diyelim öyle bilelim =)

Pandispanya Malzemeleri:
1 kahve fincanı yoğurt
3 kahve fincanı şeker
3 kahve fincanı un
3 yemek kaşığı kaynar su
2 yemek kaşığı kakao
2 yemek kaşığı sıvı yağ
4 yumurta
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
1 çimdik tuz

Ara Krema Malzemeleri:
3 su bardağı süt
1 çay bardağı (tepeleme) un
1 yemek kaşığı tereyağ
3/4 su bardağı şeker
1 paket vanilya

Ara Kat ve Süsleme Malzemeleri:
3 adet muz
fındık
damla çikolata
hindistancevizi
2 paket kremşanti ve hazırlanması için gerekli miktarda süt


Pandispanya:
Yumurta sarılarını ve aklarını birbirinden ayırın, aklarının iyice köpürüp kabarması için cam bir karıştırma kabı tercih etmeniz iyi olur.
Yumurta sarılarına kek için kullanılacak şekerin yarısını ekleyip mikser ile mayonez gibi bir renge dönüp şekerler eriyinceye kadar iyice çırpın.
Bu karışıma ilk önce kaynar suyu ilave edip karıştırın, ardından yoğurt ve sıvı yağı da ekleyin ve karıştırmaya devam edin. 
Sonrasında toz malzemelerden kakaoyu ve vanilyayı eleyerek ilave edin ve mikserle çırpmaya devam edin, kalan unu ve kabartma tozunu da yavaş yavaş eleyerek ekleyin.
Yumurta aklarına bir çimdik tuz ekleyip mikser ile önce yavaş sonra yüksek hızda çırpıyoruz, beyazlaşıp köpürünce kek için kullanılan şekerin kalan diğer yarısını da ekleyip, kabı eğdiğinizde akmayan yoğun kıvamlı  bir karışım elde ediyoruz.
Bu kısımdan sonrasında mikseri kullanmıyoruz ve yumurta aklarını hazırladığımız ilk karışıma bir spatula yardımı ile sürekli aynı yönde ve alttan üste çevirerek yavaş bir şekilde karıştırıyoruz.
Tabansız, çelik bir kek çemberinde veya kelepçeli yuvarlak düz bir kek kalıbına karışımı döküyoruz. Tabansız kek çemberi için pişirme kağıdı kullanmak yeterli kabı yağlamaya gerek yok. Pişirme kağıdı içine koyulan kek çemberinin tabanından olabilecek sızıntıyı önlemek için kağıdın dört köşesinden kağıdı kıvırarak çemberin şekline göre şıkılaştırıyoruz.
Önceden 180'C ye ısıtılmış fırında 40- 45 dakika kürdan temiz çıkana dek pişiriyoruz. Önemli olan nokta ilk 20 dakika fırın kapağını kesinlikle açmıyoruz.

Krema:
Kremayı pişireceğimiz tencereyi ocağa koymadan önce, tereyağ dışındaki tüm malzemeleri tencereye koyup undan oluşan topaklanmalar gidene dek çırpıcı yardımı ile iyice karıştırıyoruz. Sonrasında ocağa koyup kısık ateşte muhallebi kıvamına gelene dek karıştırarak pişiriyoruz. Kıvamını tuttuktan sonra tereyağını ekleyip karıştırdıktan sonra ocaktan indiriyoruz ve soğumaya bırakıyoruz. Soğurken arada bir karıştırarak kabuk bağlamasını engelliyoruz.


Pastayı hazırlayabilmek için, hem kremanın hem de pandispanyanın iyice soğumuş ve dinlenmiş olması gerekiyor. Pandispanyayı sıcakken katlandırmaya, kesmeye çalışırsanız parçalanacaktır. Ancak bu pandispanya nemlendirmeye ihtiyaç olmadığı için soğuduktan sonra kesilirken kenarlarından küçük parçalar düşecektir, bunu dert etmeyin =) Önemli olan kek katlarının bütün olarak sağlam kalışıdır.
Keki katlarına ayırırken keskin bir ekmek bıçağı, katlandırma testeresi veya ip kullanabilirsiniz. (Ben ipi tercih ettim) Sonrasında ara katlara önce kremayı ardından muz, fındık ve damla çikolatayı arzu edilen bollukta ve şekilde koyuyoruz.. Kremşantiyi üzerindeki tarife göre hazırladıktan sonra pastanın dışını iyice sıvıyoruz ve bol hindistancevizi serpiştirerek kaplıyoruz son olarak da gönlümüze göre süsleyip, pastayı dinlenmesi için buzdolabına koyuyoruz =)
Afiyet olsun . . .

Bu tarifimi "çay,kahve bahane" etkinliği için yeşil mutfak (Özlem) a gönderiyorum.

11 Kasım 2011 Cuma

Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile…


Başlıktan ve fotoğraftan anlaşılacağı üzere Mr.B'nin Evlilik Teklifi ardından, böyle güzel bir buket ve çikolata dolu süslü mü süslü bir gondol eşliğinde bendeniz Mekila' yı Mr.B' ye 09.11.2011 tarihinde istemeye geldiler efendim =) Epeyce ağır bir buketti, sanırım benimle aynı kiloya (çok şişmanım ya) yakındı, ilk gördüğüm anda çok beğendim ve çok mutlu etti beni Mr.B =)
Düğün zamanlarındaki koşturmacalardan, telaşlardan, stresten bahsedenleri dinlerken normal veya basit bir işmiş gibi görünen durum, bizimkisi düğün dahi olmamasına rağmen içinden bakıldığında aslında çok korkunç olabiliyormuş.
Heeeerşeyi her ayrıntıyı düşünmeniz gerekiyor, oraya git onu al, şunu unutma, bu da yapılacak, yaz kenara şunda eksik var, ooof oof of. Ama derler ya telaş da koşturmaca da böyle güzel günler için olsun, kesinlikle, Allah sağlık ve mutluluk versin, tatlı telaşlar bunlar. Dileyen herkese de eeeeen hayırlısından nasip etsin Allah'ım.

 
Fotoğraflarımıza renk katması hoş bir hatıra olması amacıyla, bir de pasta yaptım, kahveler içilip "Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile…" cümlesi eşliğinde başlayan en heyecanlı an geçtikten sonra, güzel bir çay eşliğinde yedik pastamızı da =)

Pastaya dair bir diğer ayrıntılı fotoğraf. Kaç saatte yaptığımı tahmin dahi edemezsiniz, ilk defa bu kadar çabuk bir pasta hazırladım, aceleden ufak tefek pürüzleri olmuş olsa da, genel anlamda beğenilmesi beni çok mutlu etti =)


Veee bunlar da yüzüklerimiz =)  Nişan yüzükleri denildiğinde genelde çeşit çeşit seçenekler sunar kuyumcular, ancak ben hiçbir zaman bana karma karışık gelen, üzerinde değişik desenleri olan nişan yüzüklerine sıcak bakamamışımdır. Beğeni meselesi tabi ki, herkesin tercihi farklıdır. Bilmiyorum, belki de romantik aşk filmlerinde genelde düz alyansa daha çok rastladığım içindir bu beğeni =) Çoğu şeyin sade olanının daha zarif olacağına inanmamın da etkisi var tabi ki =)

6 Kasım 2011 Pazar

Adana'da Kurban Bayramı Başkadır =)


Evet, uzun zamandır sesimin çıkmamasından anlamışsınızdır; yine şehir dışında olduğumu veya yeni bir şeyler ile uğraştığımı =) Ancak bu aralar ne ile uğraştığım konusunda şimdilik herhangi bir ipucu veremeyeceğim, biraz sabır diyelim =)
Daha önce paylaştığım evlilik teklifi yazıma iyi dilekleri ile tebriklerini belirterek yorum bırakan herkese tekrar çok teşekkür ederim.
Aslında biraz meşgul olduğum için bir şeyler yazacak zamanım pek yoktu ama bayramda da yazmazsam olmazdı değil mi =)
Bayram denildiğinde başlıbaşına insanı mutlu eden bir duygu oluşuyor zaten, gerek akrabalar ile görüşebilme imkanı sağlaması, gerek yorucu hayat koşturmacasında küçük bir soluk aldırması, gerek çeşit çeşit şekerleri çikolataları önümüze sermesi bakımından, ha bir de ufaklıkların bayram harçlığı toplayabilmesi umudunu da unutmamalı =)
Ancaaak tüm bunların yanında Kurban Bayramını Adana'da yaşamanın tadı bence bir başka.
Sabah erkenden, evin erkekleri namaza gitmek için uyandıklarında bayanlar da uyanır ve sofra hazırlıklarını yapmaya koyulurlar. Dikkat ettiyseniz kahvaltı demedim, sofra dedim =) Çünkü Adana'da genel olarak, kurbanlıklar daha kesilirken bir kenarda mangal yakılmak için hazırlanır, kebabı ile meşhur olan bu şehrin, kebap seven insanları, kurban bayramında güne mangal yaparak başlar =) Hatta bugünde Adana'ya gökyüzünden bakabilseniz her çatıdan bir dumanın yükseldiğini bile görebilmeniz mümkündür =)
 Herkese, sevdikleri ile birlikte, mutlu ve huzurlu bir bayram dilerim.