28 Ağustos 2013 Çarşamba

Gelin Damat Kadehi

Düğün zamanı yaklaştıkça, hissettiğim heyecan mı endişe mi bilemez oldum. Hani herkesin hayalinde yarattığı bir düğün vardır ya, işte onu gerçekleştirebilmek için çabalıyorum. Tabi ki başkaları tarafından da beğenilecek, herkesin eğlenerek ayrıldığı bir gece olsun istiyorum ancak en çok da kendim için planlar düşünüyor, hazırlıklar yapıyorum. Ve amacım düşlediğim her bir detayı gerçeğe yaklaştırmak. Endişem de aslında bu yüzden. "Acaba şu da mı olsaydı, şunu neden düşünememişim..." demek istemiyorum.
Ve şu sıralar kafamdaki küçük ayrıntılar ile uğraşıyorum. Söylediğim gibi, belki de o karmaşada, o kalabalıkta kimsenin dikkat etmeyeceği, önemsemeyeceği, ancak benim mutlu olmamı sağlayacak ayrıntılar bunlar. Bir çok yerde farklı versiyonlarını görmüş, hatta kendi düğününüzde kullanmış olabileceğiniz bu süslü kadehler gibi mesela. 


Bir benzerini nette dolaşırken gördüğüm bu kadehlerde en çok hoşuma giden ayrıntı gelin ve damadın soyadlarının yer almasıydı. Yeni bir soyadını kullanma fikri halen garip gelse de biliyorum ki alışacağım. Ancak ilk zamanlarda, herhangi bir yerde, kurumda vs adımı soyadımı sorduklarında ilk tepki ile eski soyadım düşecektir dilime, ama o anların da kendine özel bir hatırası oluşacaktır değil mi =)


Karşınızdaaaaa "Bay ve Bayan Yıldırım" =) 

Kadehleri süslerken biraz zorlandım, simetri konusunda problem yaşadım, ancak ilk kez böyle bir çalışma yaptığım için kusurları görmezden gelmeye çalıştım. Şu an için düğün töreninde kullanmayı düşünüyorum kadehleri, fakat, aşırı stres altındaki fırtınalı ruh halim o gün neye karar verir, sağı solu belli olmaz. Belki daha iyisini, daha farklısını hazırlamaya çalışırım, belki de bu ayrıntıyı umursamaz hale gelirim. Bakalım onu düğün günü göreceğiz artık =)

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Krem Karamel

  Şu an öyle güzel bir yağmur yağıyor ki Adana'ya, bu mevsimde ve Adana'nın meşhur kavurucu sıcağında nasıl da ilaç gibi geldi. Artık havalar serinlese de rahat rahat gezip düğün alış verişimizi yapabilsek. Adımınızı dışarı attığınız anda; aynen bu muhallebi karamelini hazırlarken, bembeyaz şekerin kahverengiye dönmesi gibi sizi kavuruveriyor güneş. O yüzden dışarıda geçirilebilinecek zamanlar da kısıtlı oluyor, tam alış verişe kendinizi kaptırmışken eve dönme zamanı geliveriyor.
   Uzun bir zamandır bloga uğrayamadım, tabi bu sırada olan gelişmelerden de sizi haberdar edemedim. Daha önce de anlatmıştım gelinlik bulamayış problemlerimi, sonunda çözüme ulaştırıldı da ben de rahatladım. Hazır modellerde içime sinen bir gelinlik olmayınca mecburen beğendiğim bir modeli, biraz da minik değişikliklerle diktirmeye karar verdim. Tabi bu noktada en önemli şey olan terzi seçiminde, kafama yatan moda evini bulmamda en büyük payı olan Hikmetciğime de buradan yeniden çok çok teşekkür ederim.


Yaklaşık 1 ay sonra gelişmeler daha hızlı olacağından bu yöndeki paylaşımlarımın da hızı artacaktır diye planlıyorum. Şimdi krem karamel tarifimize dönecek olursam, açık konuşmak gerekirse bu lezzetin tarifini kendime saklamayı düşünüyordum. Öyle çok seviyorum ki bu hafif tatlıyı, kimse yiyip de bitirmesin diye dolabın en ücra köşelerine gizliyorum. Çünkü yedikçe yiyesi geliyor insanın. Şunu da belirtmeliyim ki bu tatlıya damla sakızı süper yakışıyor, hatta reklam değil amacım ancak Dr.Oetker'in damla sakızlı vanilyası ile yapabilirseniz nefiiiiis bir lezzet elde ediyorsunuz.


Malzemeler

1 litre süt
1,5 kahve fincanı nişasta
1 paket vanilya
1 adet yumurta
1 su bardağı şeker

üzeri için 3 yemek kaşığı şeker


Hazırlanışı

Muhallebiyi pişireceğiniz tencereye şeker ve yumurtayı koyup el çırpıcısı ile iyice çırpıyoruz, ardından nişastayı da ekleyip üzerine sütü azar azar dökerek nişastanın ve şekerin iyice karışıp erimesini sağlıyoruz, son olarak vanilyayı da ekleyip tenceremizi ocağa alıyoruz. Orta ateşte karıştırarak pişiriyoruz. Kıvamı koyulaşıp göz göz kabarınca 1 -2 dakika daha karıştırıp tencereyi ocaktan alıyoruz.
Ağzı geniş, ters çevrildiğinde muhallebinin rahatça çıkmasını sağlayacak kaseler veya fincanlara eşit miktarda paylaştırıyoruz. Hemen sonrasında uygun gördüğünüz küçük bir tavada 3 yemek kaşığı toz şekerin, önce orta sonra kısık ateşte kendi kendine eriyip renginin kahverengiye dönmesini sağlıyoruz. Ki bu aşamada kaşık ile fazla karıştırmamanızı öneririm çünkü daha sonra sizi oldukça zorlu bir kaşık temizleme aşaması bekleyebilir. En önemli noktalardan birisi ise şekerin kesinlikle yanmamasına dikkat edin, şayet yanarsa bu krem karamelinizin acı bir tatta olmasına neden olacaktır. Yanması durumunda yeni bir karamel hazırlayın.
Karameli hazırlayınca donmasına fırsat vermeden hemen, kaselerdeki muhallebilerin üzerine paylaştırın. Tatlılar ılıdıktan sonra buzdolabına alın ve en az 4 saat dinlenmesini sağlayın.
Servis yapacağınız zaman göreceksiniz ki karamel kendi suyunu bırakmış olacak dilerseniz bu suyu süzerek dilerseniz direk servis edebilirsiniz. Muhallebiyi koyduğunuz kaselerin veya fincanların üzerine servis için düşündüğünüz tabakları kapatıp daha sonrasında ters çevirerek rahatça krem karamel tatlınızı çıkarabilirsiniz. Afiyet olsun.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Taraftar Anahtarlıkları


Daha önceleri keçeden yaptığım taraftar anahtarlıkları çoğunlukla Galatasaray taraftarları içindi. Bu defaki anahtarlıklar ise Beşiktaş ve Karşıyaka Spor Kulübü taraftarları için oldu. Aslında düğün, çeyiz vs hazırlıkları dolayısı ile epeydir sipariş almıyor, bu tarz çalışmalar yapmıyordum. Ama bir şekilde yine daldım renkli keçe dünyasına.


Şu an Tarsus'tayım, bir süre daha Adana'da olmayacağım, benim için de biraz değişiklik oldu böyle olması. Aah bir de şu yirmilik diş ağrısı olmasa. Kimi insanda hiç çıkmaz, kimisinde 1 veya 2 tane çıkar. Ama ben 4 adet yirmilik diş çıkardım ve bir tanesi çekim sonrası 15 gün süren dehşet ağrılar yaşatarak , bir diğeri de normal bir çekimle kendi yollarına gitti. Ancak çene yapım küçük olduğu için şu an çıkmaya çalışan 3. diş ise ; "Çene eklemimle nasıl bir çiğneme yapacağım da eklem yerinde çıkmaya çalışıyor bu diş! " dedirtiyor. Çoook fena ağrı yapıyor. Tek çare yine çektirmek =(  Yeni çıkan sağlam bir dişi çektirmek mecburiyetinde olmak da garip bir durum işte. Hayırlısı bakalım ...


Bu arada blogum çoktan 3 yaşını bitirmiş de benim haberim yok. Ancak bunun böyle olabilmesindeki en önemli etken tabi ki yazılarımın bir yerlerde birilerine ulaşıyor olması. Yani en büyük teşekkürü sizlere borçluyum. Arkadaşlıklarınız, yardımlarınız, destekleriniz ve ayırdığınız değerli zamanlarınız için çok çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız ve birlikte nice güzel yıllara, nice güzel yazılara inşallah.

11 Ağustos 2013 Pazar

Terzilik Deneyi


Terziliğin de deneyi mi olurmuş dediğinizi duyar gibiyim, ama dikmeye çalıştığım bu minik elbiseyi ancak bu şekilde karşınıza çıkarabilirdim. O kadar çok kusuru var ki... O kadar çok zorlandım ki... 
Elbiseyi; kuzucuğum, yeğenim için diktim, bayramda da yaylamızdaydık, fotoğrafları da orada çekince tam olarak istediğim sonucu elde edemedim. 


Yaylaya gitmemize 2- 3 gün kala, el işi, hobi dolabımdaki malzemelere bakarken az bir miktar kumaşa gözüm ilişti. Sonra birden "Bayram geliyor, çocukken bayramlık alındığında ne de çok sevinirdik, kuzucuğuma bayramlık almaktansa kendi ellerimle hazırlayayım." diye düşündüm. Aldım kumaşı elime, elbisenin bitmiş halini canlandırdım gözümde. Ama tabi ki sonuç , canlandırdığım hayalden çooook farklı oldu. Daha önce dikiş makinesinde herhangi bir şey dikmişliğim yoktu, kalıp çıkarıp kumaştan biçmişliğim de yoktu. İlk fotoğrafta gördüğünüz kalıbı ise bir t-shirtten baz alarak çıkardım. İşe koyulmadan önce "Hemen keserim, makine ile de çabucak dikerim." şeklinde düşünmüştüm ancak, kesim değil de dikim konusunda epey bir sorun yaşadım.
Öyle hemen dikerim diyince her şey sarpa sarıyormuş, dikişler bir sağa bir sola kayıyor, hatta kumaşı teğet geçerek yoluna devam edebiliyormuş =) 
En çok zamanımı alan şey ise makineyi dikim için hazırlamak oldu aslında. Çünkü ipi kendi kafama göre iğnesine takınca bir saniyede biten bir makara ve arkasında iplik yumağı oluşan bir kumaş elde ettim =) Sonrasında kullanma kılavuzuna baka baka yoluma devam ettim. Üst kısımdan gelen ip problemini çözmüştüm ve "Aaa ne de güzel diktim, başardım sanırım bu işi." derkeeen, bir de ne göreyim, meğerse alt kısımdan gelen ip bitmiş, yani mekikten. Bu arada dikişe dair terimsel kelimeleri de az az öğrendim kılavuz sayesinde =) 


"Haydaaa mekiği nasıl saracağım şimdi?" derken; tedbirli, canım annemin daha önce bir kenarda sarıp hazırladığı mekiği buldum da kurtuldum =) 
"E peki o hazır mekikteki ipliğin rengi uydu mu?" diyecek olursanız, dert değil çünkü tüm elbiseyi beyaz iplikle diktim =) Evet evet biliyorum yeşil elbise beyaz iplikle dikilir mi, dikilmez elbet ama ne yapalım ilk çalışmada böyle hatalar ya da tavizler olabilir, yani olsun değil mi =)
Aah ah bir de elbisenin neresini önce neresini sonra dikmem gerektiğini bilseydim, kendi kafama göre yol alınca o konuda da çok sorun yaşadım. Pilelerini ayarlayamadım, kemerini yerleştiremedim vs vs vs.
Fermuar kısmına gelince de uygun renkte bir tane bulamadım, ben de düğme dikmeye karar verdim ama o noktada da ilik yapmasını bilmiyordum. Biraz nette gezinip araştırdıktan sonra da yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi bir ilik çözümü buldum. En güzeli de büyük bir düğme dikmek olur şeklinde karar verince bu defa da düğme arayışım başladı. O da olumsuz sonuçlanınca, bu kez de uygun bulduğum boyuttaki düğmeyi kemerdeki kumaşla kaplayıp bütünlüğü tamamlamaya çalıştım.
Eğri de olsa, iplikleri uyumsuz da olsa, minik prensesin elbiseyi aldığı zamanki sevinci her şeyi unutturdu, her şeye değdi açıkçası. 

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Yaz Güneşi Kolye



Adana sıcağında yanarken, nasıl oldu da bir kolye bana Bodrum'da, Çeşme'de geçirdiğim tatil zamanlarımı anımsattı bilemiyorum. Belki geçen gün 1'i Yok Mu? blogunda okuduğum tatil yazısı ,belki de kolyenin mavisi. Bilirsiniz mavinin bu tonu; Bodrum, Alaçatı evlerinde, kapı veya pencerelerde pek bir çıkar karşımıza.
Aaaah  bir de o cam gibi berrak denizlerinin mavisi yok mu... Ne de güzeldir şimdi oralar...
Ama en çok da MFÖ' nün Bodrum Bodrum şarkısını duyunca dalarım anılara, küçük eski bir dükkandan aldığımız el yapımı deri sandaletlerle dolaştığımız sokakları gelir gözümün önüne. 

Gün batımında marinasındaki  manzarası büyülerken, kulağınıza hediyelik eşya satan dükkanlardaki rüzgar çanları (zilleri) ile tam karşınızdaki deniz dalgalarının kucaklaşmış sesleri gelir. Ben işte en çok bu hallerini severim Bodrum'un.


Gürültülü bar ortamları değil; sakinliği ile huzurunuza, beyaz evlerinin önündeki rengarenk çiçekleri ile görsel dünyanıza katkıda bulunmasıdır tatil diye nitelendirdiğim.


Yapımını bitirdikten sonra kolyeye şöyle bir baktım ve mavinin onca şeyi anımsatmasından sonra, ahşap sarı boncukları da güneşi çağrıştırınca adı "Yaz Güneşi" oluverdi. Sonrasında da en güzeli beyaz bir bluz ile kombin yapmak diyip hemen fotoğrafladım.
Bu arada tatile ihtiyacım olduğunu da bu post sayesinde gayet açık şekilde anlamış oldum =)

2 Ağustos 2013 Cuma

Reçelli Kek


Yine pasta yapma ve yeme krizimin tuttuğu, ancak elimde yeterli malzeme olmayan bir zamanda ortaya çıktı bu kek. 
Hani tatlı kriziniz gelir ve bir çikolata yer bastırırsınız ya, işte öyle değil, tatlı da çikolata da yeseniz geçmiyor. İlla ki o fırından mis gibi kek, pasta, vanilya kokusu gelecek, illa ki tok tok hamuru olan, mide dolduran bir lezzet pişmeli, yapılmalı. Bu yazdıklarıma aldanıp da "Bu kız kim bilir kaç kiloduuuuur?" diye düşünmeyin, hiç alakası yok =) 
Pastayı pişirip, bir, en fazla iki dilim yiyip gerisini ev ahalisine tükettiren, gayet de minyon biriyim. Böyle söyleyince de "Hansel ve Gretel" deki, çocukları; pastalar şekerlemeler ile besleyip şişmanlatan cadı gibi hissettim kendimi =)
Kimseyi şişmanlatma amacım yok, sakin olun =)
Herneyse efendim, kalktım bir kek yapayım dedim ve açtım dolabı baktım, süt yok, "Haydaaa sütsüz kek mi olur, aaa kakao da yok, tamam pes vazgeçtim." demişken birden gözüme çilek reçeli ilişti. Sonuçta görünen malzemeler ile ortaya çıkabilecek kek, sade bilindik bir kek olacaktı. Ve ben,
keki bir türlü sade tüketemiyorum, illa ki içerisinde farklı bir malzeme olmalı; tarçınlı , portakallı, kakaolu...vs.
Çilek reçeli ile tüm umutsuzluğum gitti ve reçeli keke nasıl dahil ederim diye düşüne düşüne başladım hamuru çırpmaya =)
Şimdi bu yayını yazarken de 90'ların o güzel şarkılarını dinliyorum. Ne kadar da kalıcı ve duygulu eserler varmış meğerse, dün dinlemiş gibi hatırlayıp eşlik ediyor insan. Şimdiki şarkılar hiç böyle değil, bir iki dilinize dolanıp sonrasında hiç ruhunuza dokunmadan silinip gidiyorlar.
Bu aralar pek bir düşüncelerde, duygusal girdaplardayım. Sanırım düğün yaklaştıkça, evleneceğim gerçeği hazırlık aşamalarının yavaş yavaş tamamlanarak somut hale gelmesiyle pek bir etkiler oldu. Baba ocağından gidecek olmak, annenin küçük kızı olmaktan çıkmak, evinin hanımı, mutfağının ustası ve en önemlisi bir insanın eşi olmak, büyümek, yaşlanmak...
Ahh ah.. Bir kek tarifi derken nerelere geldim yine =) Direkt konuyu kapamadıkça daha çok yazarım ben. 


Reçelli bir kek pişireceğiniz zaman, her halükarda reçel tanelerinin dibe çökme ihtimali vardır, bu nedenle pişirmek için teflon kaplı bir kalıp kullanmanızda fayda var. Ben zaten revani, ıslak kek gibi şerbetli, soslu bir kek pişirmedikçe borcam kalıpları kullanmıyorum. 
Bu tarifi uygularken de kullanacağınız kalıbı mutlaka margarin ile yağlayın, yağlama sonrasında kalıba biraz un serpip her yerinin iyice una bulanmasını sağlayın ki bu işlem kekin rahatça çıkması için çok önemli. Kalıptaki fazla unları da ters çevirip çırparak temizlemeyi ihmal etmeyin çünkü fazlalık olan un, kek piştiğinde üzerinde beyaz topaklar halinde kalacaktır. Ben reçel olarak çilek tercih ettim ancak siz dilediğiniz, uygun gördüğünüz reçelle de yapabilirsiniz.

Malzemeler

2 çay bardağı sıvı yağ
2 çay bardağı şeker
2 yumurta
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
1 şişe soda
5 çay bardağı un
reçel 


Hazırlanışı

Hamuru hazırlarken fırınınızı 175'C ye ayarlayıp ısıtın. Yumurtalar ile şekeri mayonez gibi bir renk ve kıvam alana dek iyice çırpın, ardından sıvı yağı ekleyip çırpmaya devam edin, sonrasında sodayı da ekleyip karıştırın. Ardından unu bardak bardak eleyerek ilave edin ve mikserin yavaş ayarında çırpın. Unu eklerken vanilya ve kabartma tozunu da eleyerek karışıma dahil edin. Kek hamurunu yağlayıp unladığınız kalıba dökün ve bir tatlı kaşığı yardımı ile reçelden, kalıptaki hamura aralıklarla koyun. Reçel miktarı tercihinize kalmış, ancak önemli olan ilave ettiğiniz reçel tanelerinin çok ağır ve iri olmaması. Çünkü bu durumda dibe çöküp kalıba yapışabilir
Hazır olan kek hamurunu fırında, ilk 20 dakika kapağı hiç açmadan, kürdan temiz çıkana dek (ki toplamda 40 -45 dk yapıyor bu süre ancak fırın gücüne göre değişebilir de) pişirin. Bu ilk 20 dakika, kekin kabarması açısından çok önemlidir.Eğer süreyi tutamaz, hesaplamayı unutursanız, bir başka yöntem de; kek kokusu odaya yayıldığında kapağı açabileceğiniz süre geçmiş demektir.
Fırınızın turbo fan özelliği varsa kullanmayın, pişirdiğiniz her türlü kek, pasta veya kurabiyelerde de kullanmamanızı öneririm, yiyeceğin içindeki nemi tamamen yok ediyor, kurutuyor.
Pişen keki iyice dinlenip soğuduktan sonra üzerine pudra şekeri serperek servis edin. 
Afiyet olsun.