31 Ocak 2012 Salı

İyi ki Doğduuuum =)

Evet saat 00.00'ı geçti ve bugün benim doğum günüm.Aslında bugün doğum günü olan bir blog arkadaşımız daha var Hayat Cafe Tarifleri sahibesi Meliha'cığım, böylelikle de ilk defa kendi doğum günümde bir başkasının da doğum gününü kutlamış oldum. Bilmediğim ve bugün doğmuş herkese de nice, mutlu, sağlıklı, huzurlu ve kalplerinden geçen güzel dileklerin gerçekleşeceği uzuuun uzun yıllar dilerim. Kısmet olursa güzel bir doğum günü postu hazırlayacağım, buna geçici diyebiliriz yani. Ama yine de tutamadım kendimi ve yazmak istedim. Bu arada kulaklarımda Nil Karaibrahimgil'in "İyiki doğdum, gördün mü 25 oldum..." sözleri ile "Çocuk da Yaparım Kariyer de" şarkısı çınlıyor yalnız yaşım 25'i geçeli epey oldu =)



Çilekli Tart yazımda bahsetmiştim bir imkan olsa da yaşımız şöyle belli bir seviyeden sonra 3- 4 yılda 1 yaş ilerlese, sizi bilmem ama benim böyle bir şansım olabilirdi. Şubat'ın 1'inde değil de bu yıl çektiği gibi 29'unda doğmuş olsaydım 4 yılda bir yaş yaşlanırdım =) Ama olsun üzülmek yok bundan sonra bir kural koyuyoruz hanımlar dileyen buna katılsın =) 25 yaşından sonra geçen her 3 yıl yerine bir yaş koyup yaşımızı ona göre söylüyoruz =) Mesela 34 yaşında mısınız? 34-25= 9,  9/3=3 ----> 25+3=28 vee işte yeni yaşınız siz aslında 28 yaşındaymışsınız aaaa yalnış hesaplamışlar çok ayıp onlara di mi =)


Bir de bu şarkısının klibindeki mutfak benim olsa ve böyle renkli pastalar yapsam, ne güzel olur değil mi =)

24 Ocak 2012 Salı

Çilekli Tart


Çocukken, pasta tarif kitaplarında veya filmlerde gördüğümde "Ne kadar mükemmel görünüyor, nasıl da lezzetlidir" dediğim güzelliklerden birisi de işte, böyle üzeri çilek dolu tartlardı. Yıllar geçti, geçtikçe zamanı harcadı, çocukluğa dair küçük mutlulukları da tüketti. "Artık büyümek istiyorum." derken neleri kaybedebileceğini bilmedi insan. Ne bayramlar o eski bayramlardı, ne çizgi filmler aynı tattaydı ne de oyunlar eskisi gibi heyecan veriyordu. Küçük bir mutluluk nedeni ile tüm günü gülümseyerek geçirebilirken, gülümsemek için gözü önünde olanları görmeden uzak diyarlarda nedenler aramaya başladı.
Diyeceğim o ki gün geçti büyüdüm ben de ve içimdeki o küçük kız çocuğuna eskiden filmlerde gördüğü pastaları, kurabiyeleri,tartları yapıyorum. O çocuk gülüyor seviniyor, o sevindikçe tebessümüne tutunuyorum ben de ...
Önceleri günler çabuk geçsin de bir an önce doğum günüm gelsin isterdim, şimdi bayanların bilindik "yaşlanıyorum" psikolojisine yakalandığımı hissediyorum ve "Tamam doğum günüm gelsin, hediyelerim olsun ama yaşım yavaş yavaş geçsin, mesela 3 yılda 1 veya 4 yılda 1 yaş ilerlesin" diyorum =) 


Tart'ı hazırlarken canımı sıkan tek nokta üzerine dökmek için hazırladığım jölenin, eşit ayarlayamadığım tart hamuru kenarlarından akması oldu. Halbuki özenle kalıba yerleştirmiştim fakat pişerken bir taraf çekmiş diğer taraf aynen kalmış. Keyfine göre takılmış yani anlaşılan ha ha ha =) O kadar saat uğraş ve son aşamada böyle talihsiz bir durum yaşa, inanın ki o an jöle, hamurun kenarından aşağı akarken sanki yavaş çekim yapılıyordu. Jöle tarttan dışarı süzülüp aktıkça sinir ve "Aaaaa ne yapacağım, hayır yaa aaa duuur!" şeklindeki çırpınışlarımda da artış oldu =) Aman siz dikkat edin eğer jöleli tart yapmayı düşünürseniz kenarlarını dengeli pişirmeye çalışın.


Aah ah nasıl hayal etmiştim oysaki çileklerin üzerine jöleyi de dökünce kıpkırmızı parıl parıl bir tart olacaktı. Neyse şimdi tart'ımız dinleniyor, çok yoruldu da kendileri.
Çilekli Tart'ı yaparken daha önce yaptığım Balkabaklı Tart hamurunu uyguladım. Üzerindeki kremayı ise Cafe Fernando'daki bu tariften aldım fakat yumurta sayısı çok geldiği için sayıyı yarıya düşürerek yaptım.Ama gerçekten harika bir krema oldu, tarife adım adım uyarsanız siz de lezzetli bir krema elde edebilirsiniz.
Not: tarif isteyenler oluyor, bu tart'ı yapmak için verdiğim linkteki tart hamurunu (tek fark hamuru 10'ar dakika şeklinde değil, 30 dakika sonrasında üzerindeki ağırlık malzemesini alıp artı bir 5 dakika daha pişiriyorsunuz sonrasında fırına tekrar girmiyor) ve Cafe Fernando'daki krema tarifini uygulayıp üzerine de çilekleri, dilerseniz başka başka meyveleri diziyorsunuz, hepsi bu =)

17 Ocak 2012 Salı

Browni Kurabiye ve Sevgi Reçeli


Geçtiğimiz cuma günü Tarsus'a, kuzucuğum Ela 'mın yanına gitmiştim. Annesinin öğretmen arkadaşları bebek için hayırlı olsun çayına gelecek kaynar içeceklerdi. Kaynar; tarçın, zencefil gibi bir çok baharat ile yapılan bol şekerli ve fincanlarla servis edilirken üzerine iri dövülmüş ceviz koyulan sıcak bir içecek. Aktarlarda da kaynar malzemesi diyerek bulunabilir.Adana'da şekeri bol tercih ediliyor kaynar, hatta az olduğunu düşünenler; şakayla karışık , şeker konusunda pintilik yapıldığını dahi söyleyebiliyor. Fakat Tarsus'ta aynı kaynar, çok şekerli bulunuyor ve kişiler şekeri kendi isteğine göre almayı tercih ediyor. 
Yengoşum bu hayırlı olsun çayına çeşit çeşit ikramlıklar hazırladı ben de bir katkım olsun diyerek bu kurabiyeleri yaptım. Tarifini Gülay Mutfakta blogundan edindim, gayet de memnun kaldım.Bu kurabiyeler adına yakışır bir lezzette, tat olarak biraz şekerpareyi andırsa da, kakao etkisi ile farkını gösteriyor. Ne çok ıslak ne de çok kuru bir kurabiye. Ha ha ha böyle deyince bir zamanlar Beyaz Show'un tiplemesi olan Psikopat'ın bir repliği geldi aklıma: 
" Pasta yemeni istiyorum, ama yaş pasta değil, kuru pasta da değil, nemli pastaaaa." =)
Tarifte herhangi bir değişiklik yapmadım o nedenle dileyenler buradan ulaşabilir.


Gelelim sevgi reçeline; dün sabah kahvaltı yaparken annemle aramızda ,benim en sevdiğim reçellerin çilek ve ayva reçeli olduğundan bahsettiğim bir konuşma geçmişti. Bu mevsimde doğal çilek bulmak mümkün olamayacağından ayva reçelinin yapılabilineceğini düşünüyorduk. Ve bu sabah uyandığım zaman bir de ne göreyim; ev yapımı bir büyük kavanoz dolusu çilek reçeli.Yani anne sevgisi ile pişirilmiş sevgi reçeli =) Meğerse annem yazın buzluğa çilek stoklamış ve sabah erkenden bu çilekleri buzluktan çıkarıp taze taze nefis bir reçel yapmış. Kahvaltıda en sevdiğim şeylerden birisi de, her daim bana çocukluğumu anımsatan kızarmış ekmek kokusu. Ama öyle makinede filan kızaranlardan değil, odun sobası üzerinde kızarıp mis gibi kokusu ile odayı şenlendirenlerden bahsediyorum. Adana'da kaloriferli ev durumu yoktur, daha yeni yeni yapılan projelerde sistem ekleniyor fakat kullanılacağını pek sanmıyorum çünkü diğer illere oranla çok sert bir kış yaşatmaz; 2-3 gün yağmur yağar sonrasında güneş. Yani genel olarak buradaki evler ya odun - kömür sobası ya elektrikli soba ya da klima ile ısınmakta. Bizim evimiz bahçe içerisinde müstakil bir ev olduğu için soba ile ısınan şanslı kişilerden olduğumuzu düşünüyorum. Ne gariptir ki canlı olmayan bir varlık olduğu halde aileyi bir araya getirmede ve çocukluk anılarımızı süslemede etkisi azımsanamaz sobaların =) Üzerinde pişen kestaneler eşliğinde yapılan sohbetler. Babanızın yemeniz için soyduğu portakalın kabuklarını, üzerine koyması ile odaya yayılan o mis gibi portakal kokusu. Kahvaltı için soba üzerinde ekmek kızartmak ve o sıcacık ekmek dilimine tereyağı veya annenizin yaptığı sevgi reçellerinden sürmek ise sanırım en güzeli...
Fotoğrafta reçel sürmede kullandığım bıçağa bakarsanız ,çocukluğumu anımsama durumunu ne kadar da büyüttüğümü görebilirsiniz =) Olsun, bazen kendimizi şımartmak, küçük şeylerden mutlu olmak iyidir değil mi?
Not: Blogumun sağ kısmında bulunan anketime katılırsanız çok sevinirim =)

15 Ocak 2012 Pazar

Demir Eksikliği İçin

Demir eksikliği çoğu kişinin karşılaştığı bir durum. Çevrenize baktığınız zaman da bunu net bir şekilde görebilmeniz mümkün olabiliyor. Solgun yanaklar, renksiz donuk bir ten... Tıbbi anlamdaki belirtileri ise halsizlik,çabuk yorulma iştahsızlık,nefes darlığı baş ağrısı,kolay üşüme,çarpıntı,hafıza ve dikkat azalması,tırnakların kolay kırılması,saç dökülmesi. Gözünüzün alt kapağını hafifçe aşağı çekip kırmızı renkli dokuya baktığınızda da bu dokunun rengi kırmızı değil de daha solgun bir halde ise bu da demir eksikliğini anlayabileceğiniz bir yol olabiliyor. tabi ki en doğrusu bir doktora görünüp gerekli testleri yaptırmaktır. Basit bir durum gibi görünse de kişiyi gerçekten rahatsız edebiliyor. Ben de demir eksikliği yaşayanlardanım. 

İlaç tedavisi görülüp düzelse de beslenmeye dikkat edilmediğinde (altında başka sağlık nedenleri de olabilir tabi ki) tekrarlayabiliyor. Aslında sağlıklı bir yaşam için, dengeli ve yeterli beslenme gereken en temel unsur olduğu herkesçe bilinen bir şey.
İlaç tedavisinde bazı zamanlar yan etkilerden etkilendim. Ve bu durumda gerçekten iyi bir zamanda yetişen güzel bir bilgiyle karşılaştım ve faydasını gerçekten gördüm. Kırmızı et, soya fasulyesi,kuru kayısı, kuru üzüm,kuru incir, yeşil yapraklı sebzeler gibi demir içeren besinler dışında, bu vitamin açısından zengin olan bir diğer hazine ise pekmez.


Fakat her pekmez değil, üzüm pekmezi!!! Eğer ilaç tedavisi dışında doğal yoldan da takviye veya demir alımı  yapmak istiyorsanız. Söyleyeceğim karışım gerçekten sihirli bir iksir gibi ; en azından benim için öyle =)
Kesinlikle aç karnına olunduğunda tüketilmeli; portakal suyu + üzüm pekmezi
Mesela çocuklar pekmezi pek sevmez yemek istemezler ancak bir bardak portakal suyu içerisine 2- 3 yemek kaşığı üzüm pekmezi ile tüketmelerini sağlayabilirsiniz. Neden portakal suyu, çünkü C vitamini demir emilimini kolaylaştırıyor. Ayrıca demir vitamininde düşüklük yaşanıyorsa bu kişilerin çay, kola,kahve gibi içeceklerden uzak durmaları da gerekiyor. Aç karnına olarak portakal + üzüm pekmezi karışımı içildikten sonra çay veya süt içilmesi de demirin emilimini engelleyeceğinden önerilmeyen bir durum. Çay ise gerek bu karışım gerekse diğer besinler ardından alındığında ne şekilde olursa olsun demire olumsuz bir etkide. O nedenle kahvaltılarda ve yemeklerden hemen sonra içilen çaydan uzak durmak yararlı olacaktır.
Ve bir diğer önemli nokta ise, portakal suyunun hemen tüketilmesi gerektiği, o sebepledir ki pekmezli portakal suyunu hazırladığınızda hemen için. 
Sağlıklı günler dilerim =)

10 Ocak 2012 Salı

Kelebek Çanta


NOT:Eskiden yayınladığım bir çantaydı ,kıyıda köşede kalmıştı, yayınını güncellemek istedim =)

Yapımı uzun zaman alan, ancak ; hoş, sevimli , şık duran bir çanta ... Ben kot kumaşı kullandım yaparken , eski bir eteği değerlendirdim. Siz başka kumaşları da tercih edebilirsiniz. Ancak çantanın ön kısmı pul işlemelerinden dolayı ağırlaştığı için bunu çantanın arka kısmında da bir şekilde dengelemeniz gerekmekte.


Kelebek şeklini kendi kafamdan tasarladım, basit bir model. İşlemedeki pulların rengini çok daha farklı düşünüyordum fakat malzemeyi aldığım yerde dilediğim renklerden bulamadım. Yapım aşamalarının fotoğraflarını, çantayı blogumu açmadan önce yaptığım için maalesef ekleyemiyorum. Boyutlarının çapraz askılı bir çantaya uygun olacağını düşündüğümden uzun zincir askı ile çantayı tamamladım. Siz çanta boyutunu büyüterek omuz ya da küçülterek elde kullanılabilecek bir çanta da yapabilirsiniz.


4 Ocak 2012 Çarşamba

Balkabaklı Tart


Bir iki gündür elimdeki tarif kitaplarını karıştırıp tart hamuru yapımına bakıyordum. Tartın neyli olacağı kesinleşmişti ancak hamuru konusunda kararsızlık yaşıyordum.Yengoşum Solita ,anneciğinin kendisine taaa Sivas'tan getirdiği balkabağından bir kaç dilim de bize ayırmıştı, ve buzlukta bekliyorlardı. Ya her zamanki klasik tadı ( kabak tatlısını ) ya da değişik bir lezzeti oluşturacaklardı. Sonrasında Oktay Usta'nın balkabaklı tart yaptığı programının videosuna rastladım. Ancak, pişen tart hamuru üzerine konulan harcın, düz bir zemin oluşturmaması, kafamda hayal ettiğim görüntüden uzaktı. O nedenle küçük değişiklikler yaptım. 
Kabak tatlısını çok severim, kimileri benim sevdiğim türüne kabak reçeli de diyor ancak Adana'da tatlıcılar genelde kabak tatlısı ismiyle satıyor bu lezzeti. Balkabağı uzun dilimler halindedir ,kireç kullanılır yapımında ve dışı kıtır içi yumuşacıktır. 
Balkabağının tart ile nasıl bir lezzet olacağı konusunda ise başta biraz endişe yaşamıştım ancak fotoğraf çekimlerinden hemen sonra tadına baktığımda, gerçekten çok güzel olduğunu gördüm. İçerisinde bulunan tarçın elmalı tartları anımsatsa da balkabağının kendine has tadı da kenardan eşlik ediyor =)


Tart üzerindeki süslemede ise görüntü olarak, elimde bulunan bir tarif kitabında gördüğüm isomalt şeker ile yapılan süsleme esin kaynağım oldu. Aslında renk görüntü vs bakımından hiç bir benzer yanı yok, tek ortak nokta tartın ortasına batırılmış şekerlemeler. Benim elimde isomalt şeker yoktu, bu nedenle normal şekeri iyice eriterek karamel kıvamına getirdim, yanmaz fırın poşetini (ki ben elimde yağlı kağıt olmadığı için fırın poşeti kullandım).mermer zemin üzerine serdikten sonra üzerine cevizleri koyup erittiğim şekerden kaşıkla dökerek dilediğim biçimde şekiller oluşturdum. Dilerseniz yağlı kağıt veya alüminyum folyo da kullanabilirsiniz.

Malzemeler

Hamuru İçin
125 gr tereyağı (kesinlikle margarin kullanmayın)
2 tatlı kaşığı şeker
2 yemek kaşığı soğuk su
1 adet yumurta
1 paket vanilya
1 çay kaşığı tuz
2 veya 2,5 su bardağı un (oda sıcaklığına göre değişiyor)

Üzeri İçin
***************
Kabaklı kısım
350 - 400 gr küp küp doğranmış balkabağı
6 yemek kaşığı şeker
3 yemek kaşığı su
1 tatlı kaşığı tarçın
****************
Krema
1 su bardağı süt
1 çay bardağı şeker
1 yemek kaşığı tepeleme un
1 paket vanilya



Hazırlanışı

* Tereyağını küp küp doğrayın, burada önemli olan yağın buzdolabından çıkmış ve soğuk olması. 
* Üzerine şekeri ve tuzu ekledikten sonra unun 2 bardak kadarını parça parça ve de eleyerek ilave edin, ardından iyice yoğurun, yoğurma süresinde elinizin ısısından tereyağı yumuşayacaktır, hamur hazırlandıktan sonra buzdolabında dinlendirerek toparlanması ve içerisindeki yağın yeniden soğuması sağlanmış olacaktır.
* Tereyağ,şeker ve una vanilyayı da ekleyip yoğurmaya devam edin, daha sonra yumurtayı da ilave edip karıştırın. 
*Son olarak suyu da koyduktan sonra ele yapışmayan bir hamur elde etmeniz gerekecek. Bu noktada sorun oluşursa kaşık kaşık ve hamura yedire yedire bir miktar un ekleyebilirsiniz.
* Tart hamuru hazır olduktan sonra buzdolabında üzeri için gerekli kremayı hazırlayana dek bekletiyoruz.
*******
* Balkabaklarını pişireceğiniz uygun boyuttaki bir tencereye kabakları koyup üzerine toz şekeri döküp , suyu  da ekleyip kapağını kapatarak pişiriyoruz.
*  Arada bir karıştırıp kontrol ediyoruz.
* Kabaklar yumuşamaya başlayınca kapağı açıp bu şekilde pişirmeye devam ediyoruz.
* Kabaklar çatal ile ezilecek şekilde yumuşamış iyice pişmişse ve tencerede hala su varsa ocağı kapatıp suyu süzdürüyoruz.
*******
* Pişirdiğimiz balkabakları kenarda soğurken, krema için gerekli olan malzemeleri bir tencereye alıp karıştırıyoruz.
* Öncelikle sütü ve şekeri ilave edip unu topaklanma oluşmaması için eleyerek ve sütlü karışımı da hızlıca karıştırarak ekliyoruz.
* Vanilyayı da koyup tencereyi ocağa alıyoruz ve sürekli karıştırarak muhallebi kıvamına gelene dek pişiriyoruz..
* Piştikten sonra ocaktan alıp arada bir karıştırarak soğutuyoruz.
*******
* Hazırladığımız harçlar soğurken fırınımızı çalıştırıp 175 'C ye ısıtıyoruz.
*  Hamuru dolaptan çıkarıp hafif unladığımız tezgahta açıyoruz.
* Burada dikkat edilmesi gereken nokta hamuru açarken ileri geri şeklinde değil, merkezden dışa doğru hareketler uygulamaktır.
* Kullanacağınız tart kalıbının kenarlarını da kaplayacak büyüklükte hamuru açtıktan sonra kalıbı yağlıyoruz (küçük bir parça tereyağı ile)
* Açtığımız hamuru kalıba düzgün bir şekilde yerleştirip kenarlarını da düzelttikten sonra, orta kısıma çatal batırıp delikler oluşturuyoruz ki hamur çok kabarmasın.
* Alüminyum folyo veya pişirme kağıdını kaba uygun büyüklükte kesip tart hamurunun üzerinie koyuyoruz.
* Sonrasında üzerine ağırlık olması için yeterli miktarda kurubaklagil (nohut, fasulye...vs) koyup fırına veriyoruz.
*Bu sırada pişen kabakları çatal ile iyice ezip, pişirdiğimiz kremayla mikser yardımı ile karıştırıyoruz. Bu noktada krema içerisinde hamur topaklanmaları olduğunu fark ederseniz blender yardımı alabilirsiniz.Tartın üzeri için gerekli olan harcımız hazır olmuş oluyor.
* 10 dakika boyunca baklagil ile hamuru pişirdikten sonra üzerindekileri alıp bir 10 dakika daha bu şekilde pişiriyoruz.
* Hamuru fırından çıkarıp üzerine hazırladığımız kabaklı kremalı harcı döküp yeniden fırına koyuyoruz ve yaklaşık 35-40 dakika kadar pişirmeye devam ediyoruz. 
* Bu pişme süresince arada bir kontrol edip hamurun kenarlarının yanmamasına dikkat ediyoruz.
********
Pişen tartımızı fırından çıkarıp soğumaya bırakıyoruz, soğumadan kesinlikle kalıptan çıkarmaya çalışmayın.Soğuduktan sonra şekerden hazırladığımız süs ile süslüyoruz.
Afiyet olsun =)

3 Ocak 2012 Salı

Börülce ve Annesi


Geçenlerde yayınladığım  Çiz Çiz Çiz  başlıklı yazımda gadgetlerim için, kendime benzeterek çizmeye çalıştığım çöp bebeklerden bahsetmiştim. İşte o yazıma Nar Çiçeği yorum bırakarak, Börülce şeklinde hitap ettiği sevimli prensesini ve kendisini de çöp bebekler şeklinde çizmemi rica etti. Yün Yumak Sandığı isimli blogunu gezip incelediğimde bana yardımcı olabilecek herhangi bir fotoğrafları yoktu =( Dün gece mekilaningezegeni@gmail.com adresime mail ile yollamış. Küçüklüğünde çekilmiş bir fotoğraftan Börülce prensesin salyangozları hala seviyor olabileceğini düşünerek bu şekilde bir çizim yaptım.Ve üzerindeki bluzda yusufçuk şekilleri vardı ben de bunu, aynı deseni elbisesine çizerek tanımladım =) Fotoğraflarda annesi profilden görünüyordu , bu nedenle çizimin tam olarak benzeyip benzemediği konusunda emin değilim =(
Maili aldığımda kendisine de belirtmiştim; çizim konusunda usta birisi değilim, öylesine yaptığım bir şeydi bu zaten yaptığım da sadece çöp bebek çizmek =) Ancak bana cevaben yazmış olduğu mail, güne mutlu bir şekilde başlamamı sağladı; blog yazmaya başlamadan çok önceleri beni takip ettiğini ve haberim olmadan, farkında olmadan kendisine iyi bir arkadaş olduğumu belirtiyordu.Daha bir çok güzel şey yazmıştı [tabi onlar bana kalmalı, sır =) ] . Çok teşekkür ederim, gerçekten çok mutlu oldum =) 
Umarım Börülce ve Annesi çöp bebeklerini beğenir =)
Bu arada "Börülce'den İnciler" adlı yazılarını mutlaka okumalısınız, gerçekten komik =)

http://yunyumaksandigi.blogspot.com/2012/01/inanmiyorum-mekila-bizi-cizmis.html

2 Ocak 2012 Pazartesi

Yılın İlk Gününde Bir İlk


31 Aralık 2011 günü yılbaşı gecesi, Adana'daydım, ailem ile çok güzel zaman geçirdim. Saat 00.01 gösterdiğinde hem yeni yılın gelişini hem de anneciğimin doğum gününü kutladık. Ve ani bir kararla yeni yılın ilk günü sabah 07.00'de yola koyulduk. Hep duyuyor ancak bir türlü şahit olamıyordum yaylamıza kar yağdığına, çünkü kışları Adana'da oluyordum. Bir ihtimal dedik, şansımıza belki görebiliriz dedik ve yeni bir yıla güzel bir sürpriz ile başlamış olduk. 
Yaklaşırken çevrede kar olmadığını gördükçe, ümidim kayboluyordu, taaa ki ulaşmamıza çok az bir mesafe kala o son virajı dönene dek. İşte o an öyle bir sevindim ki anlatamam. Çoğunuza göre bu basit bir durum gibi gelebilir; karlı bir şehirde yaşamış veya yaşıyorsunuzdur, ancak Adana'da doğmuş, büyümüş ve doğal olarak kara, karın yağışına şahit olmamış, sadece filmlerden fotoğraflardan hayran hayran, merakla bakmış birisi için nasıl bir histir desem sanırım daha iyi açıklamış olurum.


Bu sevinci aynı şiddetle yaşayan benden başka bir de annemdi, onun bunca yıllık ömründe hep görmek istediği ve bir türlü göremediği bu güzel an, (kendi değimiyle) dualarının kabul olup, doğum gününde güzel bir hediye olarak yaşadığı bu mutlu gün, gerçekten unutulmazdı. Karın tadını doyasıya çıkardıktan sonra, yanan sobanın başında, pencere kenarındaki koltuğa oturup, elinde çayı ile karın yağışını dakikalarca izledi.


Ve ben de kendi dünyamdan gördüğüm, kar güzelliklerinin her ayrıntısını fotoğraflamaya çalıştım, öyle ki eve döndüğümde 137 adet fotoğraftan sizlerle paylaşacağım bir kaç adet seçmek zorunda kaldım. Ancak yine de bu sayıyı 3 veya 4 'e indiremedim, yani bol fotoğraflı bir post olacak bu =)


Normal bir zamanda bir kenara yığılmış bu taşlar bile kar güzelliği ile daha bir anlamlanmıştı sanki. Mesela pasta sever birisi olarak bu taşlar ; üzerine pudra şekeri serpilmiş kurabiye tepeciklerini anımsattı bana =)


Fotoğrafları çekerken, haberi olmasa da model olarak yardım ettiği için anneciğime teşekkür ederim =)


Kar öyle güzel yağıyordu ki, hem fotoğraf çekiyor hem de sevinçten kahkahalar atıyordum =)


Ve her daim gördüğümde hayran kaldığım, kuru dallar üzerinde birikmiş kar fotoğraflarına imrenerek, ben de biraz deneme çekim yaptım.


Çektiğim bu fotoğrafı ise gerçekten çok seviyorum =)


Harika bir manzara . . .


bu manzara ise üzerine kremşanti dökülmüş kakaolu muffinleri düşündürdü bana =)


Biraz nostalji olsun istedim, siyah- beyaz...


Ve ertesi gün, güneşin doğması ile yavaş yavaş eriyen kar altından çıkan güzellikler.


Giden kar ardından ağlayan damlalar.


Ve dönüş yolundan manzaralar.


Gerek e-mail gerekse yorum olarak mesaj bırakıp yeni yılımı kutlayan iyi dileklerini belirten tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim =)