28 Temmuz 2012 Cumartesi

Doğu Karadeniz Turumuz - 5


Gürcistan Batum gezimizde de Konak Atmaca 53 Turizm 'i tercih etmiştik. Sabah erkenden yola çıkıp gümrük kapısına ulaştığımızda belgelerimiz firma tarafından hazırlanmıştı ,bu da bizi ekstra bir sıraya girip beklemekten kurtarmıştı. Yine de sonrasında 2 defa daha kuyruğa  girilmesi gerekmekte. 1.sırada belgelerin kontrolü Türk polisleri tarafından, 2.sırada Gürcü polisleri tarafından yapılmakta. Ancak bu 2.kontrolde, çıkışta tekrar bakılabilmesi için fotoğrafınız da çekilmekte . Pasaport gerekmiyor, yıpranmamış iyi görünümlü,yeni fotoğraflı nüfüs cüzdanınız yeterli oluyor.  Ve sınır kapısında ilk kontrolü geçtikten sonra karşınıza değişik görünümde bir bina çıkacak, önünde mutlaka fotoğraf çekilin çünkü dönüşte aynı binayı göremiyorsunuz.


Öğrendiğim her bilgiyi size aktarabilmek için kısa kısa da olsa her noktaya değinmeye çalışacağım.O nedenle biraz karışık bir yazı okuyabilirsiniz =)
Batum'a gittiğinizde dikkat etmeniz gereken en önemli şey, ne olursa olsun kimseyle kavgaya girmemek. Bir tokat dahi hapis cezasına neden olabilmekte. Halkın en çok korktuğu kişiler ise polisler. Mesela sokakta yürürken tur grubundan bir bayanın yanına yaklaşıp, para dileyen çocuk, polisi gördüğü anda son hızla koşup kaçmıştı.
Gezinti sırasında çok tanıdık bir sima ile karşılaşabilirsiniz; İzmir Saat Kulesi. Gürcüler bir şeyi çok beğendiklerinde onun aynısını yaparlarmış. Hal böyle olunca, benim de aklıma acaba paramızın adını da mı taklit ettiler diye bir düşünce gelmişti. Çünkü biz paramıza LİRA,  onlar da paralarına LARİ diyor =)

Batum turuna yemekler dahil olmadığı için, "sabahtan akşama dek ne yapacağız acaba yanımıza yiyecek bir şeyler mi alsak" diye endişelenmiştik. Sonuçta başka bir ülke, yemekleri nedir ,nasıldır, içinde ne vardır insan düşünmeden edemiyor. Ama gördük ki endişelenmemizi gerektircek bir şey yokmuş. Orada Türk sokağında, restaurantlarının çoğu Türk olup, yemekleri de bu yönde pişirilen yerler mevcut. Fiyat olarak ise alacağınız yemeğin buradaki tutarından sadece bir kaç lira pahalı. Gittiğinizde tatmadan geri dönmeyin diyeceğim şey; armut suyu. Türk sokağındaki market veya bakkallardan içerisinde alkol olup olmadığını sorup alabilirsiniz. Onun dışında her yerde mevcut. Tadı armut aromalı gazoza benziyor, gazlı bir içecek ve gayet de lezzetli.



Fotoğraflarda belki dikkatinizi çekmiştir, sokaklarda pek kimse yok. Görünen diğer kişiler de genelde Türkiye'den giden tur grupları. Eğer eşinizle ,sevgilinizle, nişanlınızla gitmeyi düşünüyorsanız ve biraz benim gibi kıskançsanız, gündüzleri gönül rahatlığı ile gidebilirsiniz Batum'a bayanlar =) Ben meşhur güzel Gürcü kızlarını göremedim yani =) Orada insanlar gündüzleri uyur geceleri eğlenmek için uyanırlarmış. Yani sokaklar mekanlar gece canlanmaktaymış.


Gürcistan'da benzin fiyatları buradakilerin yarısı kadar, bu nedenle bazıları araçlarının depolarını genişlettirip, oradan benzin alıyor ve geri döndüklerinde satıyorlarmış. Pahalı olan şey ise giyim ürünleri, oralara gidip de kıyafet almayın yani =)
 Batum'da görülecek güzel binalar sokaklar dışında bir de dünyanın 3. büyük botanik parkı var. Tamamını gezmeniz pek mümkün değil ancak 6 saat gibi bir süre ayırırsanız olabilir. Önceleri teleferikle gezilebilmekteymiş ancak daha sonra yaşanan bir kazadan dolayı artık kullanılmamakta. Ayrıca giriş için belli bir ücret ödemeniz gerekiyor.


Fotoğraflara baktığınızda Batum'un gerçekten güzel, gelişmiş bir yapısı olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak bu manzaranın diğer yüzü de var. Şatafatlı yapılar yeni yeni inşaa edilmekte. Aslında insanların çoğu yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz; kimi sadece tek odadan oluşan daracık eski evlerde yaşamakta.
Turistlerinin, gidip gezenlerinin, çoğu Türk olmasına rağmen, müzeler veya botanik parklarında Türkçe yazılara yer verilmiyor ve bu özellikle yaptıkları bir şey. İngilizce konuşan da pek yok, Türkçeyi sadece Türk lokantalarında ya da marketlerinde çalışan Gürcüler kullanmakta onun dışında dillerini bilmeniz gerekiyor eğer yalnız gitmeyi düşünüyorsanız. Bir tur firması ile gidecekseniz sorun yok.
Sonuç olarak Doğu Karadeniz'e kadar gittiyseniz Batum'u da görün derim,onun dışında özel bir çaba harcamayın ,çünkü gösterişli binaları bulunan sokakları dışında başka bir özelliği yok, yani en azından gündüzleri öyle.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Doğu Karadeniz Turumuz - 4



Sümela ve Karaca Mağarası gezisi sonrasında, gideceğimiz Gürcistan Batum turundan önce boş bir günümüz vardı. Karadeniz'e gittiğimizin ilk gününden itibaren durmamış sürekli gezmiştik, sürekli yollardaydık. Bu boş günü fırsat bilip daha az yorucu, biraz dinlendirici bir şeyler yapmaya kara verdik.
Rize'ye gittiğimizde Rize Kalesi'ne uğrayamamıştık, aslında öyle çok yorgunduk ki yüksek bir tepede olan kaleye çıkmayı gözümüz pek kesmemişti =)
Kaleye gitmek için merkezden taksiye binmeyi tercih ettik, belki yavaş yavaş güzel bir yürüyüş olabilirdi ancak hava gerçekten çok sıcaktı ve taksi (çoğu araç gibi) hızlı gitmesine rağman bayağı bir yol katetmişti, yürünülebilinecek bir yokuş değil yani.


Kaleye ulaştığınızda her şey bitmiyor, biraz merdiven çıkmanız gerekiyor, tavsiyem dinlene dinlene çıkın =) Ama sonunda işte böyle güzel bir manzra, püfür püfür esen bir rüzgarla sizi selamlıyor. Kalede kafe de bulunmakta, insanlar dostları arkadaşları ailesi ile gelmiş manzaraya karşı çaylarını yudumluyor bir şeyler yiyordu. Yani "kaleye çıkacağım, yorulacağım, acıkacağım" diye düşünürseniz dert etmeyin; güzelce soluklanıp, karnınızı doyurabilirsiniz.


Rize kalesi sonrasında tekrar Çayeli'ne döndük. Karadeniz'e gelmişken hamsi tava yenilmeden gidilir mi diyip Limaniçi'nde bulunan Okyanus Balık Lokantası 'na ( tlf:0464 532 78 52 ) gittik. Fakat kış mevsimi olmadığı için hamsi bulmak mümkün değilmiş, yiyemedik =( Onun yerine mezgit,istavrit ve somon balığını tercih ettik. Bir de ilginç lezzetleri tatmayı seven annem için balık çorbası =) Ben çorbaya yaklaşmayı, düşüncesi dahi garip geldiği için tercih etmedim.


Karnımızı doyurup eve doğru yürürken de Fatoş'un tavsiyesi üzerine laz böreği almayı da ihmal etmedik. Adını ilk duyduğumda börek kelimesi geçtiği için tuzlu bir şeyler beklerken tatlı ile karşılaşmak gerçekten ilginçti. Ama iyi ki de tavsiyesine uymuşuz, değişik fakat lezzetli bir tatlı, Karadeniz'e giderseniz mutlaka deneyin.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Doğu Karadeniz Turumuz - 3

Karaca Mağarası

Ayder ve Zil Kale sonrasında rotamız; Gümüşhane Karaca Mağarası ve Sümela Manastırıydı. Otobüsümüzün hareket yeri Rize olduğu için Çayeli'nden Atmaca 53 'ün servisi ile Rize'ye götürüldük.


Bu gezimiz sırasında, programımıza uygunluğu açısından KONAK ATMACA 53 TURİZM  'in
turuna katılmıştık. Daha sonraki yazılarımda bahsedeceğim Gürcistan Batum ve Uzungöl gezimizde de Atmaca 53 'ü tercih etmiştik.  Her üç tur sırasında da gayet memnun kaldık. Turlar hakkında genelde şöyle düşünürdüm; eğer konaklama veya yolculuk sırasında iyi koşullar sağlanıyorsa yemek konusunda eksiklik çıkar veya tam tersi olur derdim. Ancak Atmaca 53 sayesinde bu düşüncelerim tamamen değişti.
Ulaşım, ilgi, güleryüz, rehberlik, yemekler hepsi harikaydı.
İlk durağımız KARACA MAĞARASIRize'den 3 saat uzaklıkta Gümüşhane'de yeralıyordu. Bu yolculuk sırasında en ilginç olan şey ise; Zigana Geçidi öncesinde bitki ötüsünün Doğu Karadeniz'e özgü güzellikte yemyeşil iken, geçit sonrasında Akdeniz Bölgesine çok benzer bir bitki örtüsü yönünde değişiklik göstermesi olmuştu. Bu kadar keskin bir farkı görmek hayret vericiydi.Sanki tünel, zaman geçidi gibi bizi Gümüşhane yolundan alıp Antalya yoluna getirmişti.
Köme

Karaca Mağarasına dair ayrıntılı fotoğraflar ne yazık ki çekim izni olmadığı için elimde yok. Ama mutlaka gidin görün, mağaradaki oksijen oranı çok fazla. Fakat mağarayı ziyaret ettikten sonra okuduğum bir habere göre insanların yaptığı bu ziyaretler ortamdaki karbondioksit oranını arttırdığı için mağaranın yapısına zarar vermekte =(
Mağaraya geldiğinizde çeşitli hediyelik eşyalar ve doğal taşlı ürünlerin satıldığı yerler var. Burada ayrıca köme adını verdikleri cevizli sucuk veya pestiller de satıyorlar. Köme dedikleri sucuğun benzerini bir çok defa yemiştim ancak benim daha önce gördüklerimin dış kısmında ceviz yeralmıyordu sadece iç kısmında bulunuyordu.


Karaca Mağarası sonrasında Sümela'ya doğru yol almaya başladık.Bu sırada yolumuz üzerinde bulunan, sütlacı ile ünlü Hamsiköy'den de yemek sonrasında tatlımız olsun diyerek sütlaçlarımızı almayı ihmal etmedik. Ancak öğlen yemeğimizde zaten sütlaç ikram edildiği için, Hamsiköy'den alınan sütlaçlarımızı akşam sefamıza sakladık.Maçka'yı ise kısıtlı zamanımız nedeni ile uzun uzadıya gezemeden geçmek zorunda kaldık.



Sümela'ya yolculuğunuz sırasında yukarıdaki fotoğrafta görebileceğiniz nefis güzellikte bir dere size yol boyunca eşlik etmekte. Sabah erken saatlerde yola çıkıldığı için kahvaltı amacıyla verilen atıştırmalıklardan sonra, Sümela Manastırına yapılacak tırmanış öncesinde tur firmamız Atmaca 53 Altındere Tesisleri'nde midelerimizi tıka basa dolduran nefis bir yemek sundu bizlere. Tüm emekleri ve ilgileri için Atmaca 53 'e tekrar tekrar teşekkür ederiz.



Yemeğimizde neler yoktu ki; kuymak, Akçaabat köfte, tereyağlı alabalık, mısır ekmeği, kara lahana çorbası ve fırında sütlaç hem de üzeri bol fındıklı  =)


Ve sonunda Sümela Manastırına varış... Gerek filmlerde gerekse fotoğraflarda gördüğüm bu tarihi güzelliği her daim merak ederdim. Sonunda görme fırsatını bulduğumuz için çok mutluyum. Çoğu insan daha kendi ülkemizi gezip görmeden yabancı ülkelere gitmeye oraları gezmeye meraklıdır ya hani.

Aslında biraz araştırıp baksalar görecekler elimizde harika güzellikte bir vatan var. Bir yana bakıyorsunuz cennet paletindeki boyalara batırılmış fırça ile dokunulmuşcasına rengarenk tondaki yeşili ile eşsiz doğası, diğer yanda sahipleri henüz yeni terketmişcesine taze hikayelerle dolu tarihi eserleri.


Ve bir de arştırsa da, görse de değerini anlayamayan insanlarımızın tarihe bırakmaya çalıştıkları aptalca izleri. Bu karede gördüğünüz manzarayı ben bire bir gördüm ve inanın ki gözlerim doldu, bu nasıl bir zihniyettir bu nasıl bir düşüncedir, ne amaçlanmıştır kavrayamıyorum. Bir çok insanın görebilmek için yurt dışından, yurt içinden, km.lerce uzaktan geldiği bu yerlere, bizim insanımızın bizim gençlerimizin verdiği değere bakın.
Neyse...
Devamı yarın.

22 Temmuz 2012 Pazar

Doğu Karadeniz Turumuz - 2


Rize'de Şahin Tepesi, çarşı ve Botanik gezintisinden sonra merkezde yanyana bulunan Çaykur Çay Müzesini ve Rize Müzesini (Sarı Ev) de görmeyi ihmal etmedik. Ayrıntılı fotoğraflara, çekime izin verilmediği için yer veremiyorum, fakat kesinlikle giderseniz es geçmemeniz gereken yerlerdendir.

Eski Rize evlerinde gelin odası.

Karadeniz'deki 3.günümüzde Ayder Yaylasına gitmeyi planlamıştık, Fatoş (nişanlımın kız kardeşi) daha önce gittiği için yolu biliyordu. Bu nedenle de tura katılmaktansa araç kiralayıp dilediğimiz şekilde rahatça gezmek istedik. Aslında Ayder'e gidişte kendi aracımız olmasını güzel ve müsait bir yer bulduğumuzda piknik yapmayı istememiz de nedenler arasındaydı. Ancak araç kiralamak Çayeli'nde pek kolay olmadı, sezon yoğunluğu nedeni ile araç kalmamıştı. Biz de Rize merkeze gidip gezdikten sonra, gerçekten çok ilgili ve yardımcı olan RİZE EZGİ TURİZM ile görüşüp, hoş sohbet eşliğindeki kısa bir bekleyişten sonra tertemiz ve konforlu aracımıza kavuştuk.


Rize Ezgi Turizm, sitesini de incelediğinizde her türlü tur, seyahat,organizasyon ve araç kiralamada da yardımcı olduklarını görebilir, ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Gezi planımızı daha önceden yaptığımız ve tur günleri hem planımıza hem de kısıtlı tatil günümüze uymadığı için Rize Ezgi Turizm 'den yalnızca araç kiralamıştık. Buna rağmen görmemiz, gitmemiz gereken yerleri tek tek anlatıp bizi aydınlattıkları için tekrar teşekkür ediyorum.





Ve Rize Ezgi Turizm'den kiraladığımız araç ile ertasi gün erkenden Ayder yollarına koyulduk. Çayeli'nden yola çıkıp Pazar ileçesinden geçerken piknik için gerekli alışverişimizi de yaptıktan sonra araçta bulduğumuz cd'deki eğlenceli Karadeniz şarkıları ile yolun ve manzaranın tadını çıkardık. Gittiğimiz yerlerde yol boyunca bize hep, beyaz köpükleri ile gelinleri andıran, ışıl ışıl akan  dereleri eşlik etti Karadeniz'in. Adana gibi karışık, yorucu ,sıcak ve kalabalık bir şehirden çıkıp böyle cennet misali diyarları görünce ilerlediğimiz her bir metrede daha bir hayranlıkla bakar  olduk çevremize.


Ayder Yaylasına gittiğinizde araç ve insan miktarının fazla olduğu yerde gezmekle kalmayın sakın. Elinizden gelebiliyorsa yolu takip edin ve gidebildiğiniz kadar yukarılara gidin ki asıl saklı güzellikleri görebilesiniz.



Öyle ki döndüğünüz her virajda dağdaki ağaçlar ve kayalar arasından akan suların yolunuzu aşıp sanki özgürlüğe aktığını görebilesiniz. Sözler yetmez efendim, yukarıdaki fotoğrafı araçta seyir halinde iken çektim; o, size en güzel şekilde tasvir edecektir kendini.



Ve ulaşabildiğimiz en uygun mesafede piknik yapmak için karar kıldığımız yerde bize eşlik eden nefis manzaramız. Buz gibi suyu ile hızla akarken, kokusu ile, etrafına verdiği serinlik ve söylediği harika şarkısı ile resmen terapi etkisi yaratıyordu bu dere.




Piknik sonrasında fotoğraflarda bolca görmeye alışık olduğumuz meydan kısmına indik Ayder'in. Eğimli yamaçta çimenler üzerine oturup karşımızdaki dağı, ormanı ve akan dereleri izleyip sohbet ettik. Böyle bir güzellik böyle bir huzur olamaz dedirtecek şekildeydi herşey. Daha gideceğimiz yerler var , Ayder'e doyum olmaz diyip koyulduk yeniden yola.




Piknikte yaptığımız mangal sefası sonrasında demli  bir çay güzel olur diyip yolumuz üzerindeki bir yerde mola verdik. Dönüş sırasında sol tarafa baktığınızda kocaman bir salıncakta sallanan birilerini görürseniz bahsettiğim yeri bulmuşsunuz demektir. Ne yazık ki bu tesisin adını not etmemişim
=(
Ancak kendi elektriğini çevresinden akan sudan kendisi üreten ve alabalık yetiştiren bir yerdi. Hatta içinde mısır unu çeken bir değirmen vardı,mısır unumuzu da buradan almış olduk biz de.

Zil Kale yolundaki 1696 yapımlı Şenyuva Köprüsü. [ nişanlım ve ben  =) ]

Dönüş yolunda Rize Ezgi Turizm'de tavsiye etmeseler gitmeyi düşünemeyeceğimiz bir yere daha uğradık. İyi ki de tavsiyelerini dinlemişiz. Biraz dar ve tehlikeli bir yol sonrasında bizi aşağıdaki fotoğrafta görebileceğiniz harika bir manzara karşıladı Zil Kale. Yüksek bir yamaçta, vadiyi ve Fırtına Deresi'ni görecek şekilde inşaa edilmiş. Nasıl yapılmış, nasıl gidilmiş, nasıl yaşanılmış burada diyor insan. Mutlaka gidip görün.



Kale çamlıhemşin ilçesinin 15 km güneyinde yeralıyor. 13.yy'da Kommenoslar döneminde yapılmış ve 15.yy'da Trabzon imparatorluğunca kullanılmış. Osmanlı İmparatorluğu bölgeyi fethettikten sonra da ipek Yolu üzerinde olan bu kaleyi 30 askerle hem güvenlik hem de kontrol için kullanmış.
Zil Kale sonrasında ertesi güne zinde olabilmek için dönüş yoluna koyulduk. Devamını merak edenleri, yarın yine blogumu okumaya davet ediyorum =)

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Doğu Karadeniz Turumuz - 1

Yeşil ve mavinin el ele olduğu, 9 günlük harika bir turdan döndüm. Giderken düşündüğüm ve düşlediğimden çok çok daha güzel yerler gördüm, çok daha güzel lezzetler tattım, güzel kalpli insanlarla tanıştım. Uzun cümlelere dalmadan önce diyeceğim en önemli şey; kesinlikle bir fırsat bulun ve gidin görün o muhteşem diyarları. Turumuz hakkındaki yazılarımı bir kaç bölümde yayınlamayı düşünüyorum; çünkü fotoğraf çekimini bir hayli abartmışım ve içlerinden seçim yapmak gerçekten çok zor, hepsi birbirinden güzel yerlere ait. Doğu Karadeniz'e gitmeyi düşünenler için elimden geldiğince açıklayıcı ve aydınlatıcı bir yazı dizisi olması için çabalayacağım. Artık başlayalım değil mi =)


Adana'dan 12.55'te kalkan uçağımız Trabzon havaalanına 14.05'te indi. İlk defa uçağa bindiğim için bana 1 saatten daha uzun gelen uçuşta pencereden baktığımda, kendimi fiziki coğrafya haritasını izler gibi hissettim. Bu fotoğrafta görünen ise Atatürk baraj gölünün sadece bir kısmı. Hep öğrendiğimiz hep söylenen bir şeydi; bu baraj gölünün Türkiye'nin ve Avrupa'nın en büyük barajı olduğu. Ama sonunda gözlerimizle görme imkanımız oldu.
Türkiye'nin bir çok yerini gezip görmüştüm ancak Karadeniz göremediğim ve çok merak ettiğim bir yerdi. Rize'de (Çayeli) üniversitede okuyan ve gezeceğimiz yerleri gayet iyi bilen nişanlımın kız kardeşi Fatoş bize gerçekten çok iyi bir rehber oldu. Mezuniyet töreni sonrasında Rize'ye gideceğimiz güne dek bizi beklemişti.Sayesinde çok güzel bir tatil geçirdik kendisine buradan da teşekkür ediyorum tekrar.
Trabzon havaalanına indikten sonra Rize Çayeli'ne yaklaşık 1,5 saat süren bir otobüs yolculuğu sonrasında ulaştık. Ne kadar komik bir durum; Adana'dan Trabzon'a 1 saatte, Trabzon'dan Çayeli'ne 1,5 saatte =)
Trabzon - Çayeli arası yolculuğumuz boyunca sürekli düşündüğüm şey şuydu; "Bizim yaşadığımız yerler şehirse, güzelse buralar nedir peki?". O kadar ki elimde fotoğraf makinası sürekli çekim yapıyordum. O yöreden olan bir yolcu ise çevremize bu denli hayranlık ve merakla bakmamızı epey bir yadırgamış ve  "Sizin oralarda böyle orman yok mu?" demişti.


Çayeli'ne ulaşıp biraz soluklandıktan sonra hemen başladık keşif gezilerine. Yorucu bir tırmanış sonrasında yüksek bir tepede harika manzaralı kafede oturup meyveli soğuk sodalarımızı yudumlarken daha önce hiç görmediğim değişik bir böcek türü ile karşılaştık. Ne yazık ki fotoğraflayamadım çünkü öyle uzak yerlere zıplıyorlardı ki yakalamak ne mümkün. İnce minik bacakları, arka kısmında tavuskuşunu andıran tüylü bir kuyruğu vardı. Yürürken çok yavaş ancak zıplayıp kaçarken dehşet hızlılardı =)


Kafeye gidiş sırasında yolumuz boyunca ve çoğu bahçelerde, ayrıca Rize merkezde de, gördüğüm anda "Cennette miyim yoksa?" dememe neden olan en sevdiğim meyvelerden biri olan kivi ağaçlarına sıkça rastladık. Fakat yeme imkanım olmadı, henüz olgunlaşmamışlardı =(
Gitmeyi planladığımız yerler için ya araba kiralamamız ya da bir tur grubuna dahil olmamız gerekiyordu. Çayeli'nde görüştüğümüz yerlerde yoğunluk nedeni ile Rize'ye gidip çözüm bulmaya çalıştık.


Merkezde çarşısını gezerken harika güzellikteki, binbir emekle yapılan Trabzon hasırlarından da gözlerimizi alamadık. Bu güzel sete ulaşmak isterseniz Moda Kuyumculuk & Mücevherat 'ı bulmanız yeterli olacaktır =) (adres: Kazım Karabekir Cad. no:40 Rize, 0464 212 20 30)

     Çarşıda gezerken böyle gülümseten manzaralar da görmeniz mümkün tabi =)

 Sonrasında ise meşhur olduğu söylenen Şahin Tepesine minübüs aracılığı ile ulaştık. Şunu söylemem gerekir ki otobüs veya minübüs hiç farketmiyor şöförler oldukça hızlı araç kullanıyor. Korkutucu olan hızlı olmaları değil de bir tarafın uçurum olduğu daracık yollarda; karşıdan gelen bir araç olduğunda veya viraja girildiğinde fren denilen icadın, orada olmadığını düşünecek şekilde yolculuk etmekti.


Tepeye ulaştığınızda sizi işte böylesine güzel bir Rize manzarası karşılıyor.Karşınızda deniz kıyısındaki şehir, ardınızda çay bahçeleri ve ormanların binbir tondaki yeşili.
 Karadeniz'e gelmişken meşhur muhlamadan yememk olmaz diyip Dağmaran adlı bir restaurant'a gittik. Ancak hiçbir şey yiyemeden geri döndük. Orada gerçekten çok sinirlenmiştim ve bir müşteri,tüketici olarak bunu yazma hakkım olduğunu düşünüyorum. Bu restaurantı tercih etme nedenimiz muhlamasının ve manzarasının iyi olduğunu öğrenmiş olmamızdı. İçerisi kalabalıktı ve manzaranın görülebildiği masalar dolu idi biz de bir başka masaya geçip görevliye, boşalan bir masa olduğunda bizi bilgilendirmesini söylemiştik. Ve bizden çok sonra gelen bir başka müşterinin "Manzaralı kenar masalardan birisini istiyoruz" demesinin ardından görevlinin bizim baktığımızı bile bile önceliği sonradan gelen kişilere tanıması o restaurantı terketmemiz için yeterli neden olmuştu. Yoğunluk olabilir, sipariş gecikmesi olabilir fakat bu yapılan tamamen saygısızlık ve haksızlıktı. Belki bizim tavrımız sonucunda o işletmenin fazla bir kaybı olmamıştır ancak biz bu saygısızlığı sindiremezdik.

Savarona'nın nefis muhlaması.

Aslında "Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer vardır." sözü çok doğru ve bu olayla doğruluğunu bir kez daha kanıtlamış olmuştu bize. Çünkü daha sonra kısa bir yürüyüşle otantik ortamı ve harika manzarası ile Savarona adlı kafeye ulaştık, oldukça da memnun kaldık.


Şahin Tepesi'nden dönüşte ise yokuş aşağı gidiş kolay olduğu için yürümeyi tercih etmiştik, doğru bir tercih yapmışız yoksa bu güzel manzaraları ve nicelerini rahatça görüp kareleme fırsatımız olmayacaktı.


Çoğu kafeye ve güzel manzaralara ulaşmanın yolu böyle merdivenleri çıkmak ve dik yokuşları aşmaktan geçtiği için Karadeniz'e gitmeyi düşünüyorsanız biraz yorulmaya hazırlıklı olmalısınız =) Ama tüm yorgunluklara değdiğini de bilmelisiniz.


Rize merkeze döndükten sonra çeşit çeşit çiçek ve ağacın olduğu botanik bahçesini de gezdik. Onca yorgunluk üzerine demli bir çayı kelebekler eşliğinde yudumlamak gerçekten çok iyi gelmişti. Botanik denilen yerde bu şekilde oturup çay içebileceğiniz soluklanabileceğiniz yer de mevcut.


Ayrıca burada yine üzümden yapılan ve pepeçura denilen üzüm peltesinin de tadına bakma imkanı bulabilirsiniz. İlk defa yediğim ve gerçekten beğendiğim değişik bir lezzetti.


Şimdilik bukadar efendim, devamı yarın =)

8 Temmuz 2012 Pazar

Geri Dönüş


Çok şükür sonunda bloguma kavuşabildim, hergün aklımda olduğu halde bir türlü ilgilenememek işkence gibiydi. Ama sonunda bitti. Zaman ayıramama durumum sadece blog ile alakalı değildi, uzun bir süredir günler aynı koşturmaca içerisinde geçiyordu. Ne televizyon ne bilgisayar ne internet ne gezmek ne tozmak ... Çok yoruldum; beden yorgunluğu uyuyunca, dinlenince, bir şekilde geçiyor da kafa yorgunluğu derler ya, işte ona iyi bir tatilden başka bir şey çözüm olmuyor sanırım. Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki; çeşit çeşit film izlemek, kitap okumak, yemek programlarına bakıp acıkmak, gezmek, bol bol fotoğraf çekmek, müzik dileyip dinleyip dans etmek ve bağıra bağıra şarkı söylemek, keçelerime kavuşup yeni çalışmalar yapmak , tabi ki en önemlisi pastalar yapıp kurabiyeler pişirip doyasıya yemek =)

Kısmet olursa, bir sorun çıkmazsa yarın Karadeniz'e, Rize Çayeli'ne gideceğim. Yapılacaklar listemdeki; "gezmek" kısmını gidilecek güzel yerlerle (Ayder Yaylası, Fırtına Deresi,,, vs.) , "fotoğraf çekmek" kısmını da gördüğüm güzellikleri kareleyerek bol bol gerçekleştireceğim inşallah.
Artık bundan sonrası da; o güzellikleri size buradan ulaştırıp, sizlerle paylaşmak olacak =)