30 Ekim 2011 Pazar

Teklif =)

Kutunun gizemini merak edenler ; okumaya devam ediiiiin =)

Dün 29 Ekim idi ve hepimiz için çok değerli, önemli bir gün olan Cumhuriyeti'mizin ilanın 88. yıldönümünü geride bıraktık. Bu güzel güne artı olarak benim için özel bir değer katan durum ise; çok çok çok çooook sevdiğim, birtanem, ömrümü birlikte geçirmek istediğim AŞK'ımın [ bundan sonra Mr.B (mistır bii) diyelim kısaca =) ] bana evlenme teklifinde bulunmuş olmasıdır.

Buradan özel hayatımla alakalı pek bir şey paylaşmadığımı takip eden arkadaşlarım bilirler, genelde yaptığım el emeği ürünler, pastalar, gezdiğim gördüğüm yerler vb. konuları yazmışımdır çoğunlukla. Ancak bu defa gerçekten de içime sığmayan; hani derler ya "Anlatmasaydım çatlardım"  işte tam da öyle bir duygu seli içindeyim. Elime megafon alıp sokak sokak gezip sevincimi haykırasım var =) Neyse neyse hemen toparlıyorum ve ayrıntıları anlatmaya koyuluyorum;
Yaklaşık 2 hafta önce "Havalar iyice soğumadan şöyle güzel bir akşam yemeği yiyelim senle hayatım" cümlesiyle başlamış meğerse herşey. Başlamış diyorum çünkü; bu 2 hafta içerisinde yapılan planlardan, hazırlanan sürprizlerden, koşturmacalardan haberim yoktu. Bildiğim tek şey; göle karşı, açık havada, manzara eşliğinde, soğuklar tam bastırmadan (Adana'da henüz başlamadı kış), keyifli bir akşam yemeği yiyeceğimizdi =)
Mekan olarak istedğim, tercih ettiğim herhangi bir yer olup olmadığını sormuştu Mistır Bii, ben de biraz araştırma yaptıktan sonra bir kaç seçenek belirtmiştim, kesin ve son kararı kendisi vermişti. Daha önce gitmediğimiz, ancak yemek sonrasında memnun kaldığımız ve tavsiye edebileceğimiz Güney Marina Restaurant 'a gittik, görevliler gayet ilgili ve güler yüzlüydü.

Tabi ki Mistır Bii daha önceden mekan ile konuşup hazırlık ve ayarlamaları yapmış. Gittiğimizde masamızın hazır olduğunu söylediler, şimdi masayı görünce neden tahmin etmedim ki sürprizi diyorum. Gül yaprakları ve mum ile süslenmiş şık bir masa . .  Mekan hoş olunca, sadece bize özel bir süsleme olmadığını sanmıştım, meğerse öyle değilmiş =) Yemeklerimizi sipariş ettikten sonra bir iki defa çeşitli bahaneler ile masadan kalkıp da gitmişti halbuki beyfendi ama rolüne iyi hazırlanmış olmalı ki hiç bir şey anlamadım, korkulur senden Mistır Bii =)
Sonrasında yemekleri beklerken sohbete dalmıştık ya da yalnızca ben öyleydim, manzara sohbet müzik derken meğerse ben olacaklardan habersiz kendi dünyamdaymışım =) Bir ara garsonun geldiğini farkettim ancak yiyecek bir şeyler getirdiğini sanıyordum, masanın kenarında çantam duruyordu, çantamı hafifçe kenara çekip küçük ahşap bir sandık bıraktı ve "Mektubunuz var hanımefendi" dedikten sonra gitti.
Mektup diyince insan zarf düşünüyor, "sandık ne alaka" derken "bir dakika yahu restaurantta mektup nerden çıktı, mektup bana ise bu saatte nasıl buraya geldi, burda olduğumu nerden biliyordu ki postacı" diye kafamda bir sürü komik ve karmaşık soru işareti oluşurken Mistır Bii'nin "Açsana hadi" demesiyle kendime geldim ve "Nasıl yani bana mı, gerçekten açayım mı sandığı" şeklinde gereksiz, devrik ve garip bir cümle kurdum. Sonrasında karşılaştığım manzarayı fotoğraflardan görebilirsiniz =)


Hani hep romantik filimlerden gördüğümüz ve filmin en heyecanlı sahnelerinden biri olan evlilik teklif anı vardır ya, işte böyle bir sürpriz karşısında, o filmin başrolünde olduğunuzu hissediyorsunuz. Filmlerden tek farkı ise ya repliğinizi unutuyorsunuz diliniz damağınız kuruyor ya da saçma cümleler ile sahneyi berbat ediyorsunuz =)


İşte ben de şaşkınlıktan dili damağı kurumuş, dizlerinin bağı çözülüp, heyecandan elleri buz kesmiş ve repliğini unutmuş bir başrol oyuncusu olarak "Benimle evlenir misin?" sorusuna kendimin dahi zor duyduğum bir şekilde "Evet" diyebildim. Aslında dışarıdan bakıldığında çok kısa bir süre gibi geliyor insana ancak, Mistır Bii'nin anlattığına göre epey koşturmacalı bir teklif hazırlığı yaşamış, en zor kısmı nasıl bir sürpriz yapacağını düşünmek olmuş, çevresinden arkadaşlarından bir çok fikir önerisi gelmiş ama kendi düşündüğünü gerçekleştirmeye karar vermiş.
Uzun lafın kısası benim için çok çok güzel bir akşamdı, tarih itibari ile de önemli, 29 Ekim.

Böyle güzel bir anıyı hatıralarımıza ekledğin ve beni sevdiğin için çok teşekkür ederim hayatım, iyi ki varsın ...

28 Ekim 2011 Cuma

Kokoş Broş


Bu broşu yapalı hayli zaman olmuştu, yayınlanmayı bekliyordu. Çok sevdiğim düz sade lacivert bir bluzum vardı ona renk katmak için yapmıştım.
Ama hepimizin bildiği acı olaylar ne kalpte ne de dizde derman bıraktı, dil ucuna geldi kelimeler de söylense veya yazılsa da çözüm olmayacaktı. Sustuk, ağladık... Biraz olsun ağlayan gözleri güldürmek için çabalıyoruz hep birlikte şimdi. Dilerim yardımlar en kısa zamanda en doğru şekilde en doğru kişilere ulaşır.
Fazla bir şeyler yazamayacağım yine, aslında hiç bir şey yazmayacaktım, ama bir şeyler paylaşıp iki cümle yazınca buraya ve bilince birilerine ulaştığını bir nebze moral oluyor insana.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Elma Küpe

Keçe yününden ve sentetik keçeden yaptığım, elma şeklindeki küpe.

Uzun süredir yazmaya fırsat bulamıyordum, biliyorsunuz Mekila halasının kuzusu, Ela,  aramıza katılmış, dünyamıza sefalar getirmiş, hoş gelmişti. Şimdilerde ise hem içimden gelerek(hatta çok severek) hem de halalık vazifesi olarak kuzum ile ilgileniyor, annesine yardımcı olmaya çalışıyorum, bu nedenle de Tarsus'tayım. Annelik, evlat yetiştirmek... Bunun tarifi yok, gerçekten öyle büyük emek ve fedakarlıkmış ki; hani hep derler ya anneler değerlidir, çok emek verir; işte bunu anne olmasam da yakından gözlemleyip şahit oluyor, çok çok daha iyi anlıyorum.
Baba olmak da çok değerli tabi ki, ama gerçekten baba sıfatına sahip olabilmek,üzerine düşeni yerine getirip, fedakarlıkta bulunmak gerektiğini bilip, ona göre davranmak çok ayrı bir şey.
Bu yazımdan önce, şehitlerimiz ile alakalı bir yazı paylaşacaktım aslında, halen taslaklarda bekliyor, fakat büyük ihtimal yayınlamadan sileceğim. Çünkü çok farklı ve sert bir dil kullanmıştım, elimde olmadan, sinirle, öfkeyle kaleme aldığım; fakat daha fazla gerginlik olmaması adına yayınlamaktan vazgeçtiğim bir yazı. Tek diyeceğim, bu konuda söylenecek çok söz var, ancak gidenler geriye dönmedikçe, yanan yürekler, ocaklar sönmedikçe konuşmanın bir anlamı yok. Aslında konuşan çok kişi var da iş yapan yok. Ateş düştüğü yeri yakmıyor artık, kavurup kor haline dönüşmüş durumda, yürekler acıdan volkan misali lav pompalar olmuş damarlara. Artık bunca acı karşısında sabretmek istemiyoruz, bir şeylerin gerçekten doğru yapıldığını, işe yaradığını ve bir arpa boyu da olsa yol alındığını görmek istiyoruz. Yalandan matem maskeleri, hüzün cümleleri, konuşmaları istemiyoruz.
Anneliğin ve evlat yetiştirmenin ne denli zor olduğundan bahsettim ya hani, işte bu konuda; Özge Özberk geçenlerde bir programda kısa bir konuşma yaptı ve aynen benim düşüncelerimi anlattı diyebilirim. İzleyenler hatırlar; "Şu ana dek şehit olan mehmetçiklerin anneleri toplanıp bir çığlık atsa o dağlar ova olur." şeklinde bir cümle geçen konuşması, işte o konuşma da bir de şöyle diyordu "Başımızdaki insanlara belki tıbbın bir yardımı olabilir,dünyada bu karmaşayı bu cehaleti yaşatan insanlara birazcık annelik belki birazcık merhamet hormonu, iğnesi verilebilir.".  Yani kesinlikle erkeklere annelik hissi ile ilgili vicdan, merhamet ile ilgili bir şeyler öğretilmeli, hissettirilmeli, aşılanmalı, dünyadaki hangi savaşı anneler başlatmış ki? Belki gerçekten çok ütopik bir düşünce bunlar ama kadınlara kalsa, dünyada ancak makyaj malzemesi, kıyafet veya ayakkabı için tartışma çıkardı sanırım, onun dışında başka bir şey için sanmıyorum ki bir cana kıyabilsinler. Çünkü bir insan, bir can, bir evlat nedir, nasıl değerlidir, nasıl yetiştirilir, büyütülür en iyi anneler bilir.


13 Ekim 2011 Perşembe

Halasının Kuzusu Hoş Geldi


Ve heyecanla beklediğimiz gün; 11.10.2011 tarihi ile geldi, hoş geldi, iyi ki geldi, dünyamıza harika bir renk getirdi; ELA! Canımın içine iki isim koyuldu aslında; Ela Behiye. Behiye ismi babaanneden geliyor. Daha önce sizden İSİM önerisinde bulunmanız konusunda yardım rica etmiştim. Hepinize çok çok teşekkür ederim, hepsi birbirinden güzel isimlerdi, bu isimleri öneren olmamıştı sanırım. Tabi ki onca fedakarlığı yapan ve sıkıntıyı çeken anne babaya düşüyordu son karar ve sonuç bu isimler yönünde oldu. 
Ben yalnızca hala oldum ve bu duyguyu; yani hissettiklerimi anlatmak o kadar zor ki... Annelerin hissettiği duyguları tahmin dahi edemiyorum. Belki başka halalar da böyle hissediyordur veya hissetmiyordur, bilemem, ama ben öyle mutluyum ki. Ailemizin ilk bebeği, ilk torunu... Benim kuzum, aşkım, gözümün bebeği, pırlantaların en kıymetlisi, ay parçam. Bir gülüşüyle dünyama bahar getiren meleğim, ağladığında veya canı yandığında yüreğimde hal bırakmayan ruhum. Allah' ım ; kaderlerin en güzelini, hayatın en sağlıklısını, mutlulukların en uzun soluklusunu, başarıların en gurur vericisini sana yazsın.


Hep söylerdim biliyorsunuz, sesim çıkmadığı zamanlar ya yeni bir şeylerle uğraşıyorumdur veya şehir dışındayımdır =) Bu defa ise halasının kuzusuna hazırlık yapıyordu Mekila ve Lohusa Broşu Lohusa TacıBebek Pastası bu yönde önceden yaptığım çalışmalardı. Devamı olarak Ela Behiye 'ye hastanede süslü bir hoş geldin odası ve isimli kurabiyelerden hazırladım. Kurabiyelerde daha önce yaptığım bebek pastasında kullandığım aynı bebek yüzünü kullandım. Etiketinde de ona yakın yüzlü bir bebek olmasına dikkat ettim.
Aslında hastane odasına dair fotoğrafları da yayınlamayı isterdim ancak kuzum bize sürpriz yapmak istemiş ki planlanan günden bir gün önce merhaba dedi. Yine de kafamda tasarladığım görüntüye yakındı süsleme, neyse ki bir kaç gün önceden hazırlayıp kenara koymuştum süsleri, fakat balonları alamamıştım =( 
Gerçekleşen doğumdan bir gün önce; hastane ile ilgili tüm işlemler için hazırlık yapmıştık ve planlanan doğuma 2 gün kalıyordu. Ancak hazırlıkların yapıldığı günün ertesinde, sabah saat 06.00 'da olduğu yerden çok sıkılmış ve çok kızmış olacak ki sert bir tekme ile annesine vurdu. Ve Adana'nın henüz aydınlanmamış gününde, sabah sabah son sürat hızla yollara düşürdü bizi prenses hanım =) 
Böyle ani gerçekleşen bir durum karşısında, elimden geldiğince anneye de bebeğe de güzel bir anı olması için  odayı süslemeye koyulmuştum ancak zaman pek yeterli gelmedi ve anne ile bebeğin getirilmesinden dolayı odanın son halini fotoğraflayamadım. 


Ela Behiye' mizin fotoğrafını ise hanüz paylaşamıyorum, nazar konusunda biraz titizim sanırım =) Kuzuma 41 değil, 41.000 defa maşallah, Allah'ım esirgesin minik kraliçemizi. 
Hoş geldin bebek deyip süslenen odada kapı süsü olmadan olur muuuuu, keçeye olan ilgimi bu defa tüller ve kurdeleler ile birleştirdim. Tülleri kapının genel süsünde, keçeyi ise poposunu dönmüş, omzunun üstünden gülümseyen şirin bir kız bebeği süsü yapımında kullandım. Arkasında iğneleri ile gayet portatif bir süs olduğu için bu keçe bebek, daha sonra Ela Behiye' nin odasını süslerken de rahatlıkla kullanılabilinecek türden oldu.


" Halası yesin onun totosunuuuuu " , 9 ay boyunca bu cümle ile sevip beklediğim için, böyle bir bebek motifi süs için daha uyumlu ve esprili olur diye düşündüm.


Ve çok kısa süre içinde fırsat bulup çekebildiğim tek kare,ne yazık ki kurdeleleri istediğim gibi yerleştirmeye zamanım olmadı. İnşallah evdeki odasını süslediğimizde daha çok fotoğraf ile yeni bir yazı paylaşırım sizlerle.

6 Ekim 2011 Perşembe

Adana'lı Blog Yazarları Buluşması

Bu aralar blog ile pek ilgilenemiyorum, hayat koşturmacasının yanında bir de tatlı bir telaş içerisindeyiz, kısmetse inşallah hayırlısı ile hala olmama 1 haftadan daha az bir zaman kaldı.Heyecan ve merak ile yeğenimin doğmasını bekliyorum, tabi bu sırada boş durmuyor bir şeyler hazırlıyorum, inşallah doğum sonrasında tüm ayrıntıları sizlerle paylaşacağım.  


Fotoğraf 2009 yılından; Adana'nın güzel, baraj gölünden bir kare . . .

  Ve daha önce İstanbul, Ankara şeklinde epeyce duyduğumuz blog yazarları buluşması sonunda, 8 Ekim Cumartesi günü Adana'da da yapılacakmış, Pembesinti bu konuya dair gerekli bilgilere ulaşabileceğiniz arkadaşımız.
  Her daim bu tarz buluşmalara imrendiğimi ve Adana'da olsa gitmeyi çok isteyeceğimi belirtirdim, fakat bu buluşma öyle bir zamana denk geldi ki benim gitmem pek mümkün görünmüyor artık 2.ye diyelim =(  Ben gidemesem de üzerime düşen görevi yapıp bir duyurayım dedim, Adanalı blogdaşlardan duyanlar, duymayanlara iletirse güzel olur, çok da iyi olur =)



3 Ekim 2011 Pazartesi

Fıstıklı Top ve Gif Denemesi

Şimdi bana ne kadar kızsanız haklısınız, neden mi? Aşağıdaki fotoğrafta görünen harika lezzetin tarifini ne yazık ki kaybettim  =(  Hemen açıklayayım ; daha önce yaptığım Bebek Pastası 'ndan geriye bolca antepfıstığı kalmıştı. Ben de tamamen fıstıktan oluşan şekerli bir atıştırmalık nasıl olur acaba diyerek kitapları, interneti şöööööyle bir taradım, araştırdım. Malzemesi az kolay ve çabuk yapılan bir tarif buldum, o heyecanla hemen küçük bir kağıda tarifi yazıp işe koyuldum ee tabi bilgisayara da link vs kaydetmeden =( Tüm malzemeleri masaya güzelce bir dizip (her zaman önce malzemelerin hepsini çıkarıp diziyorum, çok mu titizim acaba) çabucak pişsin de nasıl olacak tadı diye geçtim mikserin başına =) Pişme süresi de oldukça kısaydı bu nedenle heyecanlı çocuklar gibi fırının karşısında geçirdim o süreyi =) "Az veya çok pişmesin, aman yanmasın, fırın kapağı da açılmaz şimdi; bir şeyler olur" diye diye geçti zaman. Veee fırından çıkma anıııı . . . Nasıl tarif  edeyim ki o lezzeti; normalde bu tarz pişirilen herşeyin fırından çıktıktan sonra soğuması gerekir, ama ben dayanamadım tabi 10 dakika sonra kaptım bir tane ve tadına baktım. Hani tatlıcıda satılır sırf fıstıktan oluşan bir baklava vardır fıstık sarması mı ,öyleydi sanırım adı, işte ona benzer bir tad hmmmmm =) 
Annem babam ve ben olmak üzere 3 kişi, 2 tepsiye yakın bu nefis atıştırmalığı fırından çıktıktan yarım saat sonra tamamen bitirmiştik =)
Fotoğrafın karanlık oluşundan, akşam saatinde pişirdiğim belli oluyor değil mi =) Normalde gün ışığı ile fotoğraflamayı seviyorum ancak dedim ya sabaha kalmayacaktı, ben de hemen kapıp kaçtığım bir kaç tanesi ile bu güzelliği ölümsüzleştireyim dedim =)


Tarifin genel hatları tabi ki aklımda ancak ölçüleri ne yazık ki yazdığım o küçük kağıtla birlikte sanırım çöpe gitti, hangi siteydi nasıl bir kelime ile arattım bu tarifi hiç bilmiyorum. Artık deneme yanılma yoluyla çözmeye çalışacağız =(
Bu güzel lezzete kurabiye diyemem alakası yok hatta içinde un yok! İçerisindeki malzemeler şunlardan ibaret; antepfıstığı, hindistancevizi, şeker, yumurta akı, dışında işe pudra şekeri. Yapımı ise; yumurta aklarını beze yapar gibi mikser ile iyice çırpıyoruz, şeker fıstık ve hindistancevizini de yavaş yavaş ekliyoruz. Yumurta aklarını çırptıktan sonra mikser kullanmıyoruz, spatula yardımı ile söndürmeden yavaş yavaş karıştırıyoruz. Buzdolabında bir saat kadar dinlendirdikten sonra çıkarıp harçtan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp yuvarladıktan sonra dışını pudraşekerine bulayıp yağlı kağıt serilmiş tepsiye diziyoruz. Önceden ısıtılmış fırında fotoğrafta görüldüğü gibi çatlaklar oluşana dek pişiriyoruz. Fırından çıkardıktan sonra sabredebilirseniz soğuyana dek bekleyip afiyetle yiyoruz =)


Ve ilk gif denemem =)  hareketli fotoğrafların resimlerin nasıl yapıldığını merak eder,  header ve profil resmimde bulunan Mekila avatarımdan böyle bir çalışma nasıl olur diye düşünürdüm ki, denemekten zarar gelmez diyip işe koyuldum. Sonuç, sizce nasıl? Ben çok sevdim o nedenle blogumda sağ konsola yerleştirmeye karar verdim.Ancak başaramadım =( Belli bir sırada ilerliyor gif kısa bir hikayesi var diyelim =)
Bu arada Adana 'da ikamet edenlere ve keçeye merak duyanlara ücretsiz kurs duyurusunda bulunmuştum. Halkeiğitim destekli ve üniversite mezunu bir öğretici eşliğinde keçe yününden harikalar oluşturabileceğiniz bir kursa katılmak istiyorsanız azrasedaertik@hotmail.com dan dersin hocası Azra hanıma ulaşıp bu konuda dilediğiniz her türlü soruyu danışabilirsiniz. Kendisi benim de üstadım hocam olur, keçe başlığı altında yayınladığım çalışmalarımdan keçe yünü ile yapılanlarda hocamın emekleri vardır, ayrıca kendisinin blogunu da gezip çalışmalarına bakabilirsiniz. Ve Adana keçe severlerin oluşturduğu facebook grubumuza da katılabilirsiniz  Bekleriz ...

Not: Daha sonra yeniden aramalarım sonucunda tarifin bulunduğu adresi buldum; Hanimiş .